BÖLÜM-31

3.7K 197 7
                                    




Meleğin kalkarak hızlı adımlarda Özgüre yaklaşması ona tokat atarak koşar adımlarla kapıya ilerlemesi birbirini takip etmişti. Sonrası o kadar hızlı gelişmişti ki. Safayı orada kalmasını söyleyerek çantamı almış ve bende Meleğin arkasından yetişmek için koşmak zorunda kalmıştım.

O koştukça bende koştum. En sonunda ellerim ile kolunu mengene gibi sardığım zaman irkilmesini hissetmiştim. Ben durduğum zaman o da durmak zorunda kalmıştı.

Melek önde ben arkasındaydım. Yüzünü görmüyordum ama ne halde olduğunu biliyordum. Bitikti...

Derin bir nefes aldım. "Yüzünü dönemeyecek misin?" omuz silkerek cevap vermişti.

Bu canımı sıksada bir şey demedim.

Kıvrak hareketlerle önüne doğru geçtim. Yüzünü avuç içlerime hapsederek göz yaşlarıyla bezenmiş kızarık gözlerinin içine baktım. Orada beni karşılayan çocuk ile irkilmiştim. Yaralı ürkek bir çocuk vardı o gözlerde. Umutları, istekleri elinde patlayan yarım bir çocuktu.

Acele hareketlerle başımı iki yana sallamak ile işe başladım. Gözlerimle etrafımı taradığım zaman ufak derme çatma bir kafe tarzı yer gözüme çarptı. Ellerimi Meleğin parmakların kenetleyerek çekmeye başladım. İtiraz nidaları yükselsede kulak ardı ederek yirmi adım kadar ilerleyerek kapıyı açtım.

Dışından daha farklı olduğu belli olan rengarenk masalarla bezenmiş masalardan en kuytu köşede kalan bir masayı gözüme kestirerek ilerlemeye başladım. Zorluk çıkarmayı bırakan Melek ile masaya ilerlediğimiz zaman karşısına kalacak şekilde oturdum.

Karşımdaki yerini aldığı zaman gözümün haricindeki her yerde gözünü gezdirmişti. Ellerini dik bir konumda tutarak tırnaklarını masaya bir bir vuruyordu. En son gözlerini dışarıya çevirmiş caddeden geçen arabaları ve insanları izlemeye başlamıştı.

Ben ona baktım o dışarıya derken birden hıçkırık sesleri artmaya başladı. Tırnaklarımı avuç içime bastırmaktan başka hiçbir şey yapmadım, yapamadım. Bu durumları bilirdim. Ne kadar teselli etsemde göz yaşları kuruyasıya kadar insan rahatlayamazdı. Son damlaları döktükten sonra ancak içindeki fırtına bir nebze dinerdi.

Sipariş ettiğim çaya bir yenisini daha eklerken getiren kıza gülümseyerek teşekkür ettim. Bir kutu peçete getirerek masaya koyması ile anlayışla gülümsedi.

Bir saati geçmişti. Yavaş yavaş durulmaya başladığını hissettiğimde ellerimi elinin üzerine bıraktım. Biraz öne eğilerek elimin diğerini gözünden damlayan yaşlara bulayarak kurulamaya çalıştım. Buruk bir şekilde gülümsedi.

"Oda senin gibi siliyordu." Buruk tebessümü yüzündeki yerini koruyarak nefes aldı. "Ellerini her iki gözüme sokarcasına bastırır ağlamamam için ne yaptığını söylerdi ama ben ağlardım. Yineden bir şey demezdi." Gözlerimin içine baktı. Elini kalbinin üzerine doğru götürdü. Acı çektiği o kadar belli oluyordu ki. İstemsizce gözlerim doldu.

"Burası çok acıyor. Kızgın mızrakları batırıp çekiyor birisi sanki." Masum bir şekilde başını iki yana salladı. Elini elimden kurtararak iki elini birleştirip kucağının üzerine bıraktı.

"Anlatmak ister misin?" kafasını olumlu anlamda salladı.

Boğazını temizleyerek suyundan bir yudum aldı. "Şu zamandan bir yıl önce bir ilişkim vardı. Üç yıllık bir ilişkiydi bu. Eskiden erkeklere kapalı bir kutuydum. Güvenmezdim, onlarla muhatap olmazdım. Ama ona kadar. O farklıydı. Bilmiyordum ama onda beni çeken bir şey vardı. Sıra arkadaşımdı normalde. Ama hiç konuşmazdık. Benim çekindiğimi anladığını biliyordum. Sıradan kalkması gerekse bile bana bir şey demezdi. Ben hareketlerinden anlardım onun bir işi olduğunu."

"Zamanla ona alışmıştım. Ona karşı içimde büyüyen bir sevgi vardı. İlk bu bana baba sevgisi görmediğim için bir arayış gibi gelmişti. Ama bu öyle değildi. Bu çok farklı bir şeydi. Tek, sadece ona karşı ilgimi belli ediyordum. Zaten tek konuştuğum erkek o olmaya başladı. Yavaş yavaş yakınlaşmaya başladık. İkimizde arada olan kıvılcımı fark etmiştik. Ama ilk fark eden oydu."

"Sonra bir gün bana açıldı. Hiç tereddüt etmeden kabul ederken buldum kendimi. Sağım sollum Özgür olmaya başlamıştı. Her dakikam onunla geçiyordu. Arada benim kıskançlığım tutardı, arada onun. Ama mutluyduk. Her sorundan sonra yine döner dolaşır birbirimizi bulurduk biz. Zaten o yüzden uzun süren bir ilişkimiz olmuştu. Bir gün, bir gün." Artan hıçkırıkları ile yerimden kalkarak yanına yaklaştım.

"Zorlama kendini. Konuşmak zorunda değilsin." Kafasını iki yana salladı.

"Bir gün ayrılmak istediğini söyledi. Hiçbir sebep yoktu ortada Hira. Ben sadece onu seviyordum. O da beni seviyordu. Kavga etmemiştik. Ailelerin zaten haberi yoktu. Bir sebep dahi vermeden çekti gitti. Arkasında nasıl bir harabe bıraktığını bilmeden öylece çekip gitti. Ben onsuz nasıl yaşarım düşünmedi."

"Hayır düşündüm." İkimizde sesin geldiği yere başımızı aynı anda çevirmiştik. Safa ile Özgür yan yana dikilmiş bir şekilde bizim masanın birkaç metre ötesinde hareketsiz duruyorlardı.

Melek ayağa kalkıp sandalyesini geri iterek yere düşmesine aldırış etmeden özgüre ilerleyerek ellerini iki yanında yumruk yapmış vaziyette dikildi.

Kafasını iki yana salladı. "Düşünmedin. Düşünseydin eğer harabe halimi görürdün. Ben her şeyimle sana geldim. İlkim olmana kadar izin verdim. İlkim olduğundan utanıyorum.." duyduğum kelimeler kulağımda bir uğultu haline dönüşmüştü. Devam edemeden Özgür ellerini Meleğin ağzına sıkı bir şekilde bastırdı. Kulağına bir şeyler fısıldadığına yemin dahi edebilirdim.

Yanıma yaklaşan Safa çantamı ve montumu bir eline alarak boşta kalan eli ile elimi avuçlayarak yürümeye başladı. İtaat ederek ikilinin yanından geçerek gittim. Üzülmekten başka bir çare gelmediği için zorluk çıkarmadan yalnız kalmalarına izin verdim. Yanlış anlaşılmalar vardı. Özgürü tanıyordum, geçen sene lösemi tedavisi için amerikaya gitmek durumunda kaldığınıda biliyordum.

"Ah salak çocuk. Ah ah.." Safanın dikkati üzerimde toplanmıştı.

"Sende mi biliyorsun hastalığını." Safayı onayladığımda ikimizinde yüreğine bir acı çöreklenmişti. Zordu işleri. İkisinide tanıyordum birisi en yakın kız arkadaşımdı ve elimden sadece dua etmek geliyordu.

Safa yoldan geçen bir taksiyi durdurarak geçmem için arka kapıyı açmıştı. Yanıma oturarak adresi verdiğinde sessizce ilerleyen araba ile mayışmıştım.

Yanağını öperek kafamı omuz girintisine sokarak iyice yerleştim.

"Beni bırakma olur mu?" Ellerimi iki elinin içine hapsederek dudağına götürdü. Ard arda birkaç tane buse bıraktı. "Hiç bırakmam, istesemde bırakmam ki." Yüzümdeki gülümsemeyi saklamadan ilerleyen yola çevirdim bakışlarımı.

SOĞUK AŞK /TAMAMLANDI #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin