En son hava alacağım bahanesi ile ayrıldığım kamp alanında zorlukla ana yola çıkıp otel görevlilerinin de yardımıyla taksiye binip evime gelebilmiştim. Sehun'un yine beni terk edeceğini bile bile orada kalamazdım. Kalbim daha yeni iyileşme yolunda iken bunu kendime yapamazdım. Bu yüzden, kaçmayı tercih ettim. Ancak pişman olmayacağıma da adım kadar emindim.
Sabah güneşin ilk ışıklarıyla arabama binip geceden kalma insanlar sayesinde bom boş olan yola çıktım. Dün gece yarısından beri yağan kar hala aynı hızıyla devam ediyordu ve renkli süslemelerle donatılan caddeleri sükûnetiyle örtüyordu. Bu görüntü her ne kadar güzel olsa da, ışıklarla bezenmiş, herkesin mutlu edalarla ve dileklerle doldurduğu sokaklarda şu an tek başıma olmam; fazla can sıkıcı idi.
Uzun bir yol mesafesinden sonra nihayet şirket binasının önüne ulaştığımda ağır hareketler ile arabadan çıkıp arabamın anahtarını hızla yanıma gelen vale görevlisine uzattım. Şirketten içeriye girdiğimde ilk defa boş hissettim. Bu boşluk hissi koskoca binada bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olan çalışanlardan değil, yeni yılın ilk günün de tek başıma dolanıyor olmamdan oluşuyordu.
Yalnız oluşuma fazla takılmadan uyuşuk bir şekilde kendi odama yürüdüm. Yeni yılımı kutlamak için yanıma gelen her çalışanım üşenmeden, dün gece neden onlara katılmadığımı sorup durmuşlardı. Normalde olsa onlarla ayaküstü sohbet ederdim ancak bugünlük kısa cevap ile geçiştirdim. Şirketi kurtarabilmek için düzgün bir oyun planlaması yapmam gerekiyordu ve ben hala tek bir nokta bile ilerleyememiştim. Bugün tüm gün odamda oturup hayal gücümün izin verdiği kadar yeni tasarımlar oluşturmayı planlıyordum.
Kısa süre sonra odama girdiğimde Minhyun'u masamın önünde ki koltuklardan birine oturmuş, bilgisayarıyla bütünleşmiş bir şekilde gördüm. Bugün yeni yılın ilk günüydü ve öğlene kadar şirkette ki bütün herkes izinliydi. Minhyun'un sabahın erken saatinde burada olması oldukça tuhaftı.
"Günaydın."
"Günaydın Bay Lu!" Sesimi duyduğu an ayağa kalkıp üstünü düzenlemişti. Gülümseyip yanına ilerledim. Bilgisayarda ki ilan sayfası dikkatimi çekmişti. Üstelik sayfanın sağ üst köşesinde ki amblem bizim şirketimize aitti.
"Bu saatte ne işin var burada? Öğlene kadar izinliydin." Üstümde ki kalın montu çıkarıp deri sandalyemin arkasına yerleştirdim ve yumuşak minderin üstüne oturarak derin bir soluk aldım. Kısa bir mesafe yürümüş olsam da oturduğum zaman ne kadar çok yorulduğumu anlamıştım.
"Tasarıma başlayacağınız için size yardımcı olmak istedim."
"Yardımı öğleden sonra da yapabilirdin. Yorgun olmalısın."
"Hayır, efendim yorgun değilim. En azından sizin kadar yorgun değilim ve bu zor bir iş. Size elimden geldiğince yardım etmek istiyorum." Önünde açık olan bilgisayarın ekranını kapatıp tamamen bana döndü. İyi niyetinin farkındaydın ancak benim için neden fedakârlık yapıyordu anlamıyordum. Patronu olabilirdim lakin buraya gelmesini ve tüm gün bana yardım etmesini istememiştim. Kim işvereni emir vermediği sürece çalışmak isterdi ki?
"Çok düşüncelisin, Minhyun. Teşekkür ederim. Bu arada şirketin ilan sayfasında ne yapıyordun?"
"Bay Oh'un sekreteri doğum iznine ayrılmış, kendisi de bu yüzden şirkete gönderilen CV'leri incelememi ve uygun kriter de olan birisini görüşmeye çağırmamı istedi. Bende onları inceliyordum ancak henüz uygun birini bulamadım." Anladığımı belirtmek için sadece kafa salladım. Her hangi bir yorumda bulunma gereği duymamıştım.
Sehun'un sekreteri, Sera hamile miydi? Son zamanlarda o kadar dalgındım ki bunu bile fark edememiştim. Benim de bu oyun işini halledip en kısa zaman da izne ayrılmam gerekiyordu. Aksi takdirde zamanla büyümeye başlayacak olan karnımı açıklamam oldukça sancılı olacaktı.