3 Yıl önce
Starbucks kafeden şekersiz, sert bir americano aldıktan sonra arabama geçerek hızla şirkete sürdüm. Şirket binasının önüne geldiğimde arabadan, elimde kahvem ile çıkarken araba anahtarını hızla yanıma gelen güvenlik görevlisine verdim. Kahvemi özellikle şirket yakınlarında ki bir kafeden aldığım için hala oldukça sıcaktı.
Cam kapıdan içeri girdiğim de hızla yanıma gelip selam veren vale görevlilerinden birine anahtarımı verdiğimde girişte ki güvenlik görevlileri ve danışma bölümünde ki ekibime selam verdim. Hepsi beni gördüğü an ayağa kalkmış ve yüzlerinde ki gerçek gülümseme ile saygıyla eğilmişlerdi. Çalışanlarımı seviyordum. Hepimiz bir arada ve aile gibiydik. Asla onların üstü olduğum için kibirli biri gibi davranmadım, herkese elimden geldiğinde dostça yaklaşmayı çalıştım ve bu sayede hiç bir şekilde çalışanlarım karşısında hayal kırıklığı yaşamadım.
Ancak bu ay sonunda, onları hayal kırıklığına uğratanın ben olacağı düşüncesi beynimi kemirip duruyordu. Hesabımızda ciddi bir bütçe kaybı yaşıyorduk. Öncesinde sürekli her şeyin düzeleceğini düşünüp, kendimi teskin etmeye çalışırdım fakat üç gün önce Sehun yüzünden yaşadığım hayal kırıklığı, düşüncelerimi karanlığa itiyordu. Tae San Holding de en az bizim kadar, hatta bizden çok daha başarılı bir şirket idi.
Dün gece defalarca yaptığım bütçe hesaplamaları, onlar ile bir anlaşma imzalamaktan başka bir çare bırakmıyordu bana. Ani bir yükseliş yaratabilmek için yeni bir oyun tasarlamamız gerekiyordu ama ne yazık ki böyle bir işe girişirsek alt yapıda çalışan yüzlerce insanın ay sonunda emeklerinin karşılığı olarak ellerine verecek bir paramız kalmıyordu. Oyun tasarımı yapmak hayal gücüne bağlı olabilirdi fakat onu hayata geçirmek oldukça masraflı bir yolculuktu.
Yani günlerdir aklıma gelen tek planım da bu şekilde sulara gömülüyordu.
3 gün önce Sehun ve ailesi ile yapılan, sonu hayal kırıklığı ile biten yemekten sonra onlarla anlaşmamda imkânsızlaşıyordu. Sevgilisi olan bir erkek ile evlenemezdim. Bütün hayatımı onun 'hayatımı mahvettin' bakışları arasında geçirmek istemiyordum. Bu yüzden Sehun'un bütün arama ve mesajlarını cevapsız bırakmıştım.
Son merdiven basamaklarını da tamamladıktan sonra kendi ofisimin bulunduğu koridora saptım. Kendi odam binanın ilk katında olduğu için asansörü kullanmayı gereksiz görüyordum. Genelde başkan odaları hep son katta olurdu ama gelin görün ki doğduğum günden beri beni takip eden bir 'yükseklik korkusu' fobim vardı. Bu yüzden gözlem yaptığım sıralarda baş dönmesi ya da yere çökmek gibi küçük düşürücü durumlara girmek istemiyordum.
Can kenarına kurulup, dışarıdaki insanların koşuşturmalarını izlemek hoşuma gidiyordu. Herkes bir şeyler için uğraşıyordu ve bu yaşamın; aslında gereksiz olmadığını, olamayacağını vurguluyordu. İnsanları gözlemlemek hobim haline gelmişti, bu yüzden annemin bahçesinde benim için hazırladığı küçük bir kahve içme köşesi mevcuttu.
Büyük kapıyı açarak tasarım bölümüne girecekken göğsüne çarptığım sıska beden yüzünden dengem bozulmuş ve elimde ki, henüz iki yudum anca alabildiğim kahvem yere dökülmüştü. Elimi başıma götürüp dengemi düzeltmeye çalıştığım da karşımda özür dilerek, çıplak elleriyle paçalarıma ve ayakkabıma dökülen sıcak kahveyi temizlemeye çalışan bedenin görüntüsü netleşmişti. Hızla onun hizasına kadar eğilerek ellerini durduğumda sorun olmadığı söyledim. Bana yardım için gelen, iki bayan çalışanımın ellerinde tuttuğu peçeteleri parmaklarım ile kavrayarak buhar çıkan elleri sarmaladım. Aptal velet beni temizleyeyim derken kendi ellerini yakmıştı.