Hiçbir tepkisini görmeme izin vermeden çıkmıştı. Sert çektiği için çarpan kapıdan yayılan ses mideme titreşimler göndermiş ve yeniden midemin bulantısı başlatmıştı. Ancak bu defa uyuma numarası yapamamıştım. Midem son raddeye gelmişçesine içinde ne var ne yok çıkarmış ve canımı yakmaktan başka bir işe yaramamıştı. Son saniyede klozete yetişebilmeme dahi sevinememiştim. Boğazımda ki ağrı inanılmaz derece de yoğundu.
Ağzımı çalkalarken varlığını sürdürmeye devam eden berbat tat ne kadar su tükürsem de kaybolmuyordu. O an diş fırçamı ve diş macunumu getirmediğime pişman olmuştum.
Her ne kadar beni zorlasa da dik durmaya çalışıp lavabodan çıktım ve kendi odama doğru yol aldım. Yol üstünde tam Sehun'un ofisinin önünden geçerken göz ucuyla içeriye bakıp ne yaptığını görmek istedim. Hararetli bir şekilde telefonla konuşuyor, arada elinde tuttuğu kalemi masasına vurup duruyordu. Daha sonra göründüğü kadar çalışanlara baktım ve hepsinin gergin olduğunu fark ettim. Herkes oturduğu yerde hırsla hareket ediyor arada dönen sandalyeleriyle birbirilerinin masalarına kayıyorlardı. Tam o anda Minhyun'un incelediği hisse kâğıtları aklıma geldi.
Şirket yine zor durumdaydı! Çalışmam gereken yerde ben burada dikilmiş Sehun'u düşünüyordum.
Ne kadar da bencilce bir hareketti bu.
Kafamı iki yana sertçe sallayıp dönen başımı umursamadan odama ilerledim. Minhyun bıraktığım şekilde ayakta dikiliyor ve endişeli gözlerle bana bakıyordu. Yanına yürüyüp elinde tuttuğu dosyayı kavradım. Daha net bir inceleme yapıp sorunun kaynağını bulmalıydım. Bir kez daha aynı korkuları yaşamak istemiyordum.
Bütün düzenim yerine oturmuşken sırayla her şeyin elimden kayıp gitmesine şahit olmak istemiyordum!
"Bay Lu, iyi misiniz? Solgun duruyorsunuz. İsterseniz bugün de evi-"
"Sorunun tam olarak nerede olduğunu buldun mu? Son hatırladığıma göre şirketin durumu oldukça iyiydi. Bir hafta da ne değişmiş olabilir ki?" İnsanlar konuşurken sözlerine sağdık olduğum için sözlerini kesmezdim ama durumumuz açık ara bu kadar kötüyken eve gidip dinlenemezdim. Ayrıca şu an için tam olarak gidecek bir evim de yoktu.
Minhyun sözlerim karşısında kafasını olumlu manada sallayıp tam karşıma oturacağı sıra canım zamansız bir şekilde çikolatalı ıslak kek ve latte çekmişti. Üstelik ağzımda da rahatsız edici tat varlığını sürdürmeye devam ediyordu ve bir şekilde onu yok etmezsen yeniden kendimi klozetin önünde bulmam kaçınılmaz olurdu.
"Minhyun senden bir şey istesem sorun olur mu?"
"Saçmalamayın efendim, ne istiyorsanız söylemeniz yeterli." Sevimli bir şekilde gülümseyip yeniden ayağa kalktı.
"Bana çikolatalı ıslak kek ve grande, extra shotlı, nane şuruplu bir latte alır mısın?" Aslında nane ile aram yoktu ama kokusu ve tadının yoğunluğunun ağız tadımı iyi yönde değiştireceğini düşünüyordum.
"Alırım tabii, 10 dakikaya kadar geri gelirim efendim."
Minhyun çantasını da alıp dış kapıya ilerlediğinde sabah Chanyeol'ün söylediği sözleri geldi aklıma. Kahveyi soluma dahi, demişti. Ancak Baekhyun'un, aşırı olmadıkça, lafı da hala beynimde yerini tutuyordu bu yüzden biraz olsun kahve içmem de sıkıntı yoktu. Bana ve bebeğime asıl zarar verecek olan kafeindi ve bunu da şıklardan eleyebilme şansım vardı.
"Minhyun bekle!" Neredeyse kapıyı kapatmak üzere olan bedene seslendiğimde kapanmak üzere olan kapıyı sonuna kadar açıp bana dönmüştü. "Decaf demeyi unutma." Gönülsüzce mırıldandığım da şaşkınlıkla ağzı açılmıştı. Haklıydı, pek kullandığım bir terim değildi kendileri.
