Arabama biner binmez sırtımı koltuğa yaslamış ve derin nefesler almıştım. Arabanın motorunu çalıştırdıktan bir süre sonra klima açtım ve içerisinin ısınmasını bekledim. Bu sırada bende üzerime yapışan takım elbisenin ceketini çıkararak yan koltuğa fırlattım. Nefes alış verişimi düzene soktuktan sonra sakince arabayı çalıştırdım ve tek adresime gitmek üzere yola koyuldum.
Sanırım yaklaşık bir ay olmuştu onlardan ayrı kalalı. Normalde her hafta düzenli olarak onları ziyaret ederdim ve yanımda her zaman Sehun olurdu. Her defasında bıkmadan, usanmadan yaşlı çifte, bana iyi baktığını ve sevdiğini söylerdi. O zamanlar sürekli duymama rağmen her defasından utanıp Sehun'un takım elbisesinin ceketine sokulurdum, oysa şimdi o anları hatırlamak kalbime hançer saplamaktan başka bir işe yaramıyordu.
Onunla olan bütün iyi ve güzel, anılarımız; artık sadece kalp ağrısı idi.
Kafamı iki yana hızla sallayıp düşünce okyanusundan çıkarak yola odaklandım. Tam da zamanında kendime gelmiştim, çünkü aniden yandığını fark ettiğim kırmızı ışığa denk gelmiştim. Arka tekerlerin asfaltı yıkayarak geçmesi sonucu çevreye yayılan ses yoldan geçen çoğu vatandaşın odaklarını bana çevirmelerine sebep olmuştu. Rahatlamayla nefesimi verdiğimde ellerim istemsiz bir şekilde karnıma ilerlemişti. Parmak uçlarım ile dokunmaya korkarcasına göbeğimi okşamaya başladığımda bütün vücuduma tuhaf ama güzel bir elektrik yayıldı. Tarifi imkansız bir huzur yayıyordu sanki.
Gözlerimi kapayıp ensemi araba koltuğuna yaslayarak biraz daha dinginliği hissetmeyi denedim. Tam kendimi kaptırmış deli gibi sırıtmaya başlamıştım ki, arkamdan yükselen, ard arda korna sesleriyle oturduğum koltukta sıçradım. İnsanlara engel olduğumu düşünüp kendimi kötü hissedecek iken gözlerim siyah ışık direği ile buluştu ve henüz daha yeşilin yeni yanmaya başladığını görmüştüm. Gözlerimi devirdikten sonra yeşil ışığın yandığını görmeme rağmen bir süre hareket etmeden bekledim. Sabırsızlıklarının ve beni korkutmanın karşılığını almaları gerekiyordu.
Ben Oh Luhan'ın sizi aptallar!
Sen artık Xiao Luhan'sın! diye bağırdı iç sesim. Haklıydı. Aptal olan sensin Luhan.
Kendi iç sesime de göz devirdikten sonra hala arkamda kendinde geçercesine duyulan korna sesleri aşırı mutlu etmişti beni. Taki hemen arkamda ki arabadan, sinirden olduğunu düşündüğüm, kırmızı bir yüzü ile çıkan iri adamı görene kadar. Tanrım, yüzünde oluşan kırışıklıklara da bakın hele, adeta 40 yaş yaşlanmış gibi görünüyordu. Her ne kadar pencereden kafamı çıkarıp 'Eğer suratını böyle büzmeye devam edersen erkenden yaşlanır gidersin adamım!' demek istesem de, yüzünde oluşan öfkenin sebebini, arabama doğru yönlendirdiği adımlardan ötürü anlamam ile direk söndürdüğüm motoru yeniden çalıştırdım ve elimden gelenin en iyisini yapacak şekilde gaza kökledim.
"Hey, buraya gel!" Hareket etmeye başladığım an sert adımları hızlanmış ve arkamdan koşmaya başlamıştı. Yanına gitmemi emrettiği sert sesini duyduğumdan yüksek kahkahamı dışarıdan duyulacak şekilde patlatmıştım.
Madem illa kovalamak istiyorsan, araba binip adil bir şekilde yapsana şu işi.
Püft, salak şey.
. . .
Issız ve yaşam belirtisinin, normal olarak olmadığı sokağa girdiğimde yavaşça frene basarak güzel bir alana park için durmuştum. Sonrasında arkaya fırlattığım siyah ceketimi üzerime çevirip hemen yanımda ki koltukta bulunan; beyaz, mor ve sarı krizantemlerden oluşan büyük buketi elime hapsederek arabadan indim.
Paslanmaya yüz tutmuş demir kapıyı dirseğimle iterek açılmasını sağladıktan sonra yamuk yumuk, şekilsiz taşların üstün körü dizilerek yapıldığı, tanıdık patikada ilerledim. Gri bulutlar bütün kasabayı kaplamıştı, onlarda biliyordu sanki bugünün ne kadar berbat geçtiğini. Ağır adımlarla istediğim yere doğru yürürken avucum içinde zorlukla sabit tuttuğum renkli krizantemleri burnuma yaklaştırarak, keskin ve özgür kokusunu içime çektim.
![](https://img.wattpad.com/cover/68193338-288-k58451.jpg)