BÖLÜM 4

1K 120 8
                                    

Selamlar ve iyi okumalar olsun :)

Bu defa, aptallık ettiğimi düşünüp de kendimi suçlamadım. Onun arkamda ne halde kaldığı gerçekten umurumda değildi. Öyle derindi ki öfkem, yumuşak duygular korkup saklanmıştılar ve sesleri çıkmıyordu.

Akşama kadar yerimden pek ayrılmadan çalıştım. Yemek arasında, tam yemek salonuna yürürken karşılaştık onunla ama hiç bakmadım yüzüne. Yemeğini alıp karşı masamıza oturdu, tam karşıma. Ben arada kolumun acısından yüzümü ekşitirken, göz göze geldik ve üzüntüyle baktığını gördüm. Ama zerre kadar umursamadım ve yumuşamadım.

Yaptığı şey, affedilecek bir şey değildi benim için. Bunca zamanlık paylaşımları, 'sen benim limanım gibisin' edebiyatlarını bir kenara fırlatması, içimde ona beslediğim insani duyguları da söküp atmıştı. Âşık bir kalp böyle kızdığında, gözü öfkesinden başka bir şey görmüyor, elinde olmuyor bu duyguya hükmetmek...

Çıkış saati gelince toparlanmaya başladım. Arkamı döndüğümde Semih'le burun buruna gelince korktum bir anda.

"Benim ya, sakin..." dedi her zamanki gibi rahat tavrıyla.

"Öyle arkamda hayalet gibi dikilince, ister istemez korktum" diye yanıtladım ben de.

"Tamam, neyse hadi hazırlan da çıkalım" deyince şaşırarak baktım ona.

"Nereye pardon?"

"Bir şeyler yiyeceğiz, konuşacağız biraz. Öyle kolayca kurtulabileceğini sandıysan, üzgünüm ama yanıldın tatlım" dedi kararlılıkla bakan gözlerini gözlerime dikip. Kaçışım yoktu, bir şeyler düşünmeye başlamam lazımdı kurtulabilmek için.

"Çok ağrım var, eve gideyim ben Semih. Sonra konuşuruz olmaz mı?" dedim masum ve acılı bir tavırla.

"Hayır, konuşacağız" diye ısrar etti ama pes etmedim.

"Abi kaza atlattım ben, ağrım var diyorum. Yarın nasılsa tatil, dinleneyim konuşuruz olmaz mı?" deyince neyse ki geri adım attı:

"İyi, tamam öyle olsun. Ama yarın benden kurtulamazsın" dedi.

"Tamam, hadi çıkalım" dedim ve çantamı alıp yürüdüm. Biz ana kapıdan çıkarken, Özgün de göründü.

"Bulut" diye seslenmesine gerildim.

"Efendim Özgün Bey?" dedim dişlerimi biraz sıkarak.

"Seni ben bırakırım eve" demesi, damarlarımdaki bütün kanı beynimde buluşturdu.

"Teşekkür ederim, gerek yok" dedim ama ısrarcıydı.

"Bırakırım ben, böyle yaralı halinde gitme servisle" dedi. Yanımda Semih olduğu için karşı çıkamayacağımı düşünmüştü muhtemelen. Ama ben, onun sebebini kendi lehime çevirdim ve:

"Biz Semih'le çıkıyoruz. O yüzden sizinle gelemiyorum" dedim ve Semih'in koluna girip onun arabasına doğru yürüdüm otoparka. Semih şaşkın ve anlayamamış bir ifadeyle bakıyordu bana.

"Bakıp durma da bin" dedim sessiz olmaya çalışarak ve bindik arabaya. Yağmurdan kaçayım derken kendi tepeme çığ düşürmüş olabilirdim ama Semih'e uyduracak bir şeyler elbette bulurum diye ümidim vardı biraz da olsa.

Arabaya binince Semih yine baktı bana ama bu kez gülüyordu pis pis.

"Gülmesen de çalıştırsan arabayı?" deyince, yorumda bulunmadan çalıştırdı ve Özgün'ün arkasından yola çıktık. Yolda bir Özgün öne geçiyordu bir biz. Yanımızdan geçerken de bakışlarını bize dikiyordu, delici ışınlar saçar gibiydi ve tenimin yandığını hissediyordum o bakarken. Anlayamadım kızgınlığını, onun bu durumda pişman bir adam gibi davranması gerekiyordu hâlbuki...

Dünyanın En...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin