BÖLÜM 11

816 117 32
                                    

Merhaba :)

Geldi işte yeni bölüm. Böyle sıkça yazacağım merak etmeyin, Esra geri döndü :)

Heyecanınızı taze tutun, "Dünyanın En..." dediğimiz, enleri taşıyan bir hikaye bu. Umarım severek okuyorsunuzdur.

Öperim beni bırakmayan güzel yüreklerinizden :)

Özgün'ün yaptığı şey, beni günlerde kendime gelmekten alıkoydu. Ölü gibi geziyordum ortada ve herkes bunun farkındaydı, Semih de. Ama gelip bana bir şey demedi, sadece üzgün olduğunu gördüm yüzünde. Uzaktan bana üzgün bir suratla 5 saniye kadar bakıp, sonra yaptığı her neyse ona devam etti.

Hafta sonu beni halime dayanamayan arkadaşlarım, dışarı çıkıp kafa dağıtmayı teklif edince kabul ettim ve buluşup bir yerlere gittik. Bir süre neyim olduğunu sorup durdular ve konu Semih'e geldi. Aramızın o kadar iyi halden bu kadar berbat bir hale gelmesi kimsenin dikkatinden kaçmamıştı elbette. Aramızda bir şeyler olup olmadığını öğrenmek için epey sorguya çektiler beni ama istediklerini alamayınca rahat bıraktılar. Ben de kendi halimde içip muhabbete olabildiğince katılmaya devam ettim...

***

Gözümü açtığımda tanıdık bir yerdeydim, gitar da olduğu yerden bana bakıyordu. Semih'in evine nasıl ne zaman geldiğimi hiçbir şekilde hatırlamıyordum ama burada olmak bana inanılmaz bir iç huzuru vermişti. Yavaşça kalktım, başucumda duran suyu görünce yüzümde oluşan, aptal olduğuna emin olduğum tebessümle elime aldım ve içtim. Sonra yavaşça odadan çıktım. Semih mutfakta değildi, salona geçtim, orada da değildi. Beni kendi evinde tek başıma bırakıp nereye gittiğini düşünürken gözüm ocaktaki çaydanlığa kaydı. Sonra kapının dönen kilidine ve Semih'in yüzüne...

Beni görünce "Günaydın" dedi sadece ve mutfak tezgâhına geçti. Sessizce dolabı açıp kahvaltılıkları çıkarmaya başladı.

"Yardım edeyim" dedim ama istemediğini işaret diliyle anlattı. Ben de gidip, dolabında duran ve artık benim olan eşofmanları alıp giydim. Mutfağa geldiğimde her şey hazırdı, simit de dâhil.

"Simit mi aldın?" dedim sevinerek. O an gözlerini yüzüme kilitleyip öyle bir baktı ki, anlamını çözemesem de karanlıktan aydınlığa geçişi yaşadım. Bir süre öyle birbirimize baktık, Semih sessizlik yeminini bozdu sonunda:

"Seversin sen, ondan aldım" dedi, eskisi gibi olmasa da eskiye biraz yakın.

"Teşekkür ederim, sen cansın" dedim gülümseyerek. Ve nihayet sohbetimiz başladı.

"Seni böyle gülümserken görmek iyi"

"Senin yanında olunca iyi oluyorum, seninle uzak olunca çok yalnız hissediyorum ben"

"Ama ortada zombi gibi gezmenin sebebi benden uzak olman değildi sanki Bulut kadın?"

"Kızmadan dinler misin beni, sana içimden geçen her şeyi en olduğu gibi anlatsam?" dediğimde yarım bir tebessüm belirdi yüzünde.

"Merak etme, seni bir daha bu evden kovmayacağım, ikimiz de yeterince üzüldük. Seni kırmayacağım Bulut, içinden ne geçiyorsa anlat bana" deyince cesaret aldım ve anlatmaya başladım.

"Aslında bu üzüntünün sebebi Özgün... Ama aklına ilk gelen sebepten değil, yani ona olan sevgimden değil. Özlem'le barışmışlar, o yüzden de beni şutladı yine. Buna üzülmedim, buna alıştım diyemem yani alışmak değil doğu tabir ama şaşırmadım. Özgün'den böyle şeyleri umuyorum hep artık. Kendimi yokladım da, ondan hep böyle haince şeyler bekliyorken buldum kendimi. Benim üzüntüm aslında seninle aramızdaki bağ zedelenince başladı, sen beni bu eve almadığında. Ama kırılmadım sana, sonuna kadar haklıydın çünkü. Sonra Özgün'ün attığı son kazık, seni daha çok özletti bana, daha çok arattı, daha çok ihtiyaç duyurdu. İkinizi kıyasladım, özür dilerim bunun için ama sağlam bir karar vermem için bunu yapmam gerekti. Bunu yapınca şunu gördüm; ikiniz siyah ve beyaz gibisiniz bende, gece ve gündüz gibi, deniz ve çöl gibi, acı ve tatlı gibi..." derken araya girdi:

Dünyanın En...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin