BÖLÜM19:FOTOĞRAFLAR

255 15 14
                                    

 "ARKADAŞLAR BU BÖLÜM SİLİNDİ VE BENDE BAŞTAN YAZDIM Kİ BU DA KISA OLMASINI SAĞLADI ÜZGÜNÜM :( SON OLARAK İYİ OKUMALAR :D"

James’e öyle sıkı sarıldım ki kokusunu içime çekerken rahatlatıyordum. Ah Tanrım! Bu koku olmadan nasıl yaşayabilirdim ki artık. Sanki uyuşturucu gibi bağımlılık yapmıştı bana. Kafamı kaldırıp baktığımda bir bebek gibi uyuyordu. Ah sakın demeyin vampirler uyur mu diye işte uyuyor, yemek yiyor, yaralanıp, yorula da biliyorduk.

Düşündüm sabaha kadar ve bir karar vermek zorunda olduğumu biliyordum. Onu mutlu edebilirdim ama ondan ayrılmak istemiyordum. Kafamda ki düşüncelerden biri kazandı sonunda…

********** ********* *********** ************ ************ ********** *************

Sabah uyandığımda James yanımda yoktu. Korkuyla etrafıma baktım. En sonunda banyodan gelen sesleri duydum. Yataktan kalkıp James’in dolabına yürüdüm. Dolabı karıştırıp James’in siyah tişörtünü ve masasından da kulaklığını alıp odadan çıktım.

Bavulum yatağımın üzerindeydi. Kulaklığı ve tişörtü önde boş bıraktığım yere koyup dolabıma yöneldim. Kot şortumu ve mavi tişörtümü yatağın üzerine atıp sarı botlarımı aldım. Banyoya girip uzun bir duş almak istiyordum.

Aynadaki görüntüme bakıp suratımı buruşturdum. Mutluluktan tek bir kırıntı bile yoktu. Yapmacık bir gülücük yerleştirip aşağıya indim. Herkes masada oturmuş konuşuyordu. Ortamda elle tutulur bir gerilim vardı. Yavaşça James’in yanına oturdum. Gülüyordu. Hem de çok içten bir şekilde ki bu gülüşü bir daha görememekten korkmuştum. Yerimden hızla kalkıp hepsine sırıtarak baktım. “Hey Nick bizim fotoğrafımızı çeker misin” derken elimdeki telefonu ona uzatmıştım.

Hepimiz masanın arka tarafında toplanıp birbirimize sarıldık. Ken, Emma’ya sarılıp poz verirken Emma Ken’e iki kulak yapmıştı. Andrew, Nina’yı kendine resmen yapıştırmıştı. Harry ve Louis ciddiyetinden taviz vermezken ben ve James... Gözlerimizin içine bakarken daha fazla dayanamadım ve dudaklarına yapıştım.

 Belki son öpüşmemizdi ve bunu kaydedip belgelemek istiyordum. O kadar tutkuluydu ki ilk defa bu kadar ileri gitmiştik. İşte o an her şey silikleşti. O an sadece biz vardık. O ve onun kusursuz öpüşü sayesinde yeni bir boyuta geçmiş gibiydim. Sanki uçurumdan atlıyormuş ve son saniyelerimi yaşıyormuş gibi ondan korkuyordum. O uçurum gibiydi. Dibi olmayan bir boşluk gibi. Ondan ayrıldığımda içimden dediğim tek şey;

Seni seviyorum ve mutlu olmanı istiyorum. Yanında olmasam da mutlu ol…

Oda da olanlar bize şaşkınlıkla bakarken ben ilk defa utanmamıştım. Bu benim hakkımdı. Verdiğim karar doğrultusunda James’i evden uzaklaştırmam gerekiyordu. Tabi ki diğerlerini de. Masaya geri döndüğümüzde canım bir şey istemese de uzun zamandır kan içmemiştim. İçmem gerektiğini biliyordum.

Kadehten birkaç yudum alırken hayatımın anlamı olan minik kalasıma döndüm “Sen eve git ve eksikleri çıkar sonra onları alıp eve götür bende hazırlanıp son toplamam gereken şeyleri toplayayım beni al beraber gideriz olur mu” diye sorduğumda sesim itiraz istemeyen bir tondaydı.  Kafasıyla beni onaylayıp tekrar yemeğe gömüldü.

James gitmeden hemen önce ona sıkı sıkı sarılmıştım. Uçurumda ki tek dal parçası gibi. Ve yine o uzun öpücüğümüzden bir tane daha aldım. Kapıdan yolcu ederken onu o kadar güzel gülmüştü ki içimde yepyeni bir his hissetmiştim. Göz yaşlarım benden habersiz yanağımdan dökülmeye başlamıştı. Duygularımı kelimeler anlatmaya yetmiyordu ama şunu demek gerekirse müthişti.

Nick beni görünce kapıya yaklaştıktan sonra “Kararını vermiş gibisin” yavaşça ona dönüp bavulum yukarıda madem ki seninle geliyorum bana bir iyilik yap ve son çektiğin fotoğrafı çıkart” diyip telefonumu ona uzattım. Kafasıyla onaylayıp giderken salona dönüp bizimkilerle veda etmek içeriye girdim. 

Hepsi koltukta oturup konuşuyordu. Yanlarına gidip “Vedalaşalım mı” diye sordum. Aslında sorudan çok yalvarır gibi olmuştu. Emma “Aynı şehirdeyiz Emily ve ara sıra buraya geleceksin tatlım” derken çoktan sarılmıştı ki ben James’ten kalan göz yaşlarımı tekrar akıtmaya başladım. Hepsine tek tek veda ederken Andrew bir şeyler olduğunu anlayınca konuşmak istedi ama izin vermeden ondan uzaklaştım.

Hepsine gülümseyip “Ben son kalan eşyalarımı da toparlayayım” diyip oradan kaçarcasına uzaklaştım. Onları çok seviyordum ve onları çok özleyecektim. Odama çıktığımda Nice yatağın üzerinde oturuyordu. Elinde iki tane fotoğraf tutuyordu. Yanına gidip onları aldım ve yanağımdan akan yaşlar hızlanmıştı. Birinde ona bakıyordun diğerinde öpüyordum.

Ona bakarken olan fotoyu ters çevirdim ve masadaki kalemlerden birini alıp duygularımı yazmaya başladım;

Söze nasıl başlarım bilemiyorum ama yazıyorum işte. Seni üzmek istemiyorum ve senin mutlu olmanı çok istiyorum. Aileni çok sevdiğini biliyordum ve içimdeki o vicdan azabıyla yaşayamazdım o yüzden gidiyorum. Beni unutma olur mu? Seni çok seviyorum.

Yazılardan bazı yerlere göz yaşım dökülmüştü. Yerimden kalkıp Nick’e döndüm “Bavulu al bari de gidelim” masadaki diğer fotoğrafı alıp sutyenimin askısına sıkıştırıp odadan çıktık. Arka kapıdan çıkıp o gün ki çardağa gittik. Çardak da ki masaya elini kesip kanla birkaç şekil çizip bekledi. Çok geçmedi ki hemen o çizdiği yerlerden ışık çıkmaya başladı. Önce bavulu atıp sonra beni fırlattı. En son kendisi atladı…

AŞK BENİ ÇAĞIRDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin