Bölüm 2

52.2K 2.4K 77
                                    

Bölüm 2....

Kalabalığın içindeki iki genç kızdı onlar sadece. Yürüyen... Konuşan... Arada attıkları yüksek sesli kahkahalar nedeniyle çevrenin kimi zaman kınayan, kim zaman hayran, kimi zaman kıskanç bakışlarına maruz kalan iki genç kız... Herhangi iki genç kız...

Sarışın dalgalı saçlı olan, önünden geçtikleri mağazalardan birinin devasa camları önünde durakladı bir an için. Vitrin camındaki yansımalarına takılmıştı gözleri. Uzun saçlarının omuzlarına dökülen katlarını zarif bir el hareketiyle geriye itti. Bir kez daha baktı karşısındaki buğulu, vitrinde sergilenen mankenlerin görüntülerine karışan aksine. Yansımasının dolgun dudakları, memnun bir gülümsemeyle kıvrıldı. Onun durduğunu fark etmeyerek ilerlemeye devam eden arkadaşına seslendi sonra. Yanına geldiğinde kolunu çekiştirerek akislerini gösterdi.

"Şuna bak Öykü... Şu iki kız, gelecek sene bu zamanlar üniversiteli olacak, inanabiliyor musun?" dedi neşeli, gururlu bir ses tonuyla.

Heyecanla parıldayan gözleri arkadaşınınkilere sabitlendi. Omuzlarından kavrayarak sarstı onu hafifçe.

"Bitecek... Yeni bir ortam, yeni arkadaşlar. Hoşça kal lise, hoşça kal kurallar... " birden duraksadı.

Dudaklarını büzdü muzipçe, tek kaşını kaldırdı sonra.

"Ve... Hoşça kal despotizm. Hoşça kal Tan..."dedi tek omzunu silkerek.

Sanki karşısında duran Öykü değil de, Tan'mışçasına elini dudaklarına götürerek ufak bir öpücük bıraktı parmakların ucuna, üfleyerek çok uzaklara yolladı sonra busenin o görünmez izini.

"Arrivederci..." dedi neşeli bir kahkahanın hemen ardından.

Öykü bıkkın bir şekilde iç çekerek arkadaşına baktı. Bunca senedir, bir insanın o kadar yakışıklı bir çocukla ne derdi olur, anlamamıştı zaten. Evet, kabul etmek gerekiyordu Tan aşırı korumacıydı Mehir konusunda... Biraz düşündü... Hayır, takıntı demek daha doğruydu galiba, ama sonuç olarak kendi abisi de farklı değildi ki. Tek şanssızlıkları ağabeyleriyle aynı okulda okumak olmuştu, o kadar. Yani tamam Tan belki Mehir'in ağabeyi değildi ama onun kadar yakındı sonuçta. Bir ara Tan'ın Mehir'e âşık olduğunu bile düşünmüştü.

" Tamam..." diye itiraf etti kendi kendine hemen ardından. Hala şüphelendiği zamanlar olmuyor değildi fakat Tan'ın kalabalık eski kız arkadaş kadrosu göz önüne aldığında, Mehir'e âşık olup da onunla konuşmamış olması çok mantıklı gelmiyordu. Bu saçma sapan kıskançlık ve öfke nöbetleri konusunda yine de elindeki en akıllıca teori Mehir'i kardeşi gibi görmesiydi... Ve ne yazık ki Mehir, Tan'ın bu tavırlarını, hayatının trajedisi haline getirmeyi başarıyla sürdürüyordu yıllardır.

Öykü, Mehir'in Kolundan sürüklemeye çalışırken "Hadi yürü, yürü rezil etin bizi Kızılay' a, Tan zaten yok ki 3 senedir. Onu neden sayıyorsun anlamadım ki."dedi alayla.

Öykü'nün düşüncelerini desteklercesine Mehir gözlerini kıstı hafifçe. Öfkeli bir sesle arkadaşına cevap verdi hemen.

"Size yok. Bana var. Hala onun yüzünden kimse yaklaşmıyor bana."

Öykü'nün önüne geçerek geri geri yürümeye başladı. Gözlerini iri iri açmıştı şimdi.

" Düşünsene mezuniyete yalnız gitmek zorunda kalacaktım neredeyse." dedi dehşete düşmüş bir sesle. " Kendisi yok ama dehşet saçan gölgesi baki..."diye ekledi hemen ardından.

Öykü ona uzanıp yanına çektikten sonra "Of Mehir abartma... "dedi paylayarak. " Ayrıca, bugün elbisende yeni bir düzeltme daha yapılması için tutturursan zaten gidemeyeceksin. Hadi oyalanma artık."

HIRÇIN ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin