Bölüm 29

11.4K 710 36
                                    

Tan Mirza’ya bakarken tek kelime çıkmıyordu ağzından. İki erkeğin sadece gözleriyle sürdürdükleri sessiz düello,  sonunda Mehir’in yaşadığı şoktan çıkıp “Hayır, baba, ne olur , vurmadı o bana, sadece, sadece bir kavgaydı… Sen… sen yanlış anladın!” diyerek araya girmesiyle bitmişti.Yine de çekip gitmek düşmüştü Tan’a.  Mehir’i orada bırakıp, ayaklarını sürüyerek de olsa ayrılmak zorunda kalmıştı hastaneden.

Şaşkındı genç adam. Mehir’in, o kavgadan ailesine hiç bahsetmediğini anladığında karısını hiç tanıyamadığını fark etmişti. Ailesine taşımamıştı genç kadın özellerini. Oysa yalnız başına kaldığı zamanlarda, Mehir’in ailesine anlattıklarını düşünerek ne çok ızdırap çekmiş, ne çok kızmıştı. Ve şimdi yanıldığını anlıyordu şaşkınlıkla. Bütün üzüntüsünü içine atmış yine de anlatmamıştı demek. Evine giderken belki de karısını yanlış değerlendirdiğini ilk defa düşünüyordu genç adam. Ve daha da kötüsü, ailesinin desteği yokken bile bu denli inatçı davranabilen karısının, şimdi ne yapacağından korkuyordu deli gibi.

Mirza Amca’sının bakışları içine işlemişti adeta. Ve… Hak vermişti ona. Kendisi olsa… Kendisi olsa farklı davranır mıydı? Bilmiyordu… Kendisi olsa kızına el kaldırmış birinin o odadan sağ çıkmasına izin verir miydi bilmiyordu. Hastanenin çıkışına doğru ilerlerken her geçen saniye adımlarının yavaşladığının farkında bile değildi Tan. Adeta yeni dökülmüş ve hızla kuruyan beton bir yolda ilerliyordu sanki. Sonunda gücü kalmadığında birden çöktü olduğu yere. Nefesi kesiliyordu genç adamın. Kendi kızı…Kendi kızı olsa…. Sürekli bu üç kelime yankılanıp duruyordu beyninin içinde. Bol yankılı sarp kayalıklarla çevrili bir vadinin içinde hapis kalmıştı sanki.Kelimeler kayalıklarda bölünüyor,  binlere, on binlere çarpılıyordu zihninde dolanıp dururken. Sonunda acımasız akislerin arasında tek tük kelimeler denk geldiğinde boş , görmeyen bakışlarını kaldırdı yavaşça. Sislerin ardından biri ona sesleniyordu sanki. Sonunda Yağız’ı gördüğünde “ Hadi Tan, kalk …” dediğini ayrımsadı belli belirsiz. Diğer koluna giren kimdi bilmiyordu , dakikalar sonra Yağız’ın arabasında olduğunu fark ettiğinde başını kaldırıp dikiz aynasından arada sırada ona bakan arkadaşına çevirdi bakışlarını.

“Yağız…”dedi titrek bir sesle.

“Ben ne yapacağım şimdi? Onsuz nasıl yaşarım Yağız ben?”

……………………

Mehir hastaneden çıkalı bir haftayı geçmişti artık. İlk başta Kendi evime gideceğim diye ayak direse de Mirza’nın “Niye beni üzüyorsun kızım?Birkaç gün gözümün önünde ol istiyorum, ne olur beni kırmasan…” sitemi inadını kırmıştı sonunda. İsteksizce de olsa toparlayana kadar annesinin evine gitmeye razı olmuştu sonunda. İlk birkaç gün ona karışmamıştı Sahra.

Ama sonunda bir gece, Mehir’in halsizce yattığı yatağının köşesine ilişmiş “Anlat artık Mehir, sen anlatmadıkça en kötüsünü düşüneceğiz sürekli. Anlat kızım. Dök içini artık. Anlat ki bir çözüm arayabilelim yavrum. Susma artık ne olur…” demişti saçlarını okşayarak.

Anlatmıştı Mehir , annesinin dizine sığınıp ağlayarak, iç çekerek anlatmıştı saatlerce. Tan’ın öfkesini ;o kavgayı; ve sonra yıllardır durmaksızın, hemen her gün edilen şiddetli kavgaları; duvarlara fırlatılan fincanları, vazoları; hepsini teker teker anlatmıştı. Gece usulca yüzünü sabaha döndüğünde sesiyle birlikte sözü de bitmişti genç kadının.

HIRÇIN ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin