Bölüm 15

14.4K 797 16
                                    

bölüm 15

   Tan şaşkınlıkla bakakalmıştı Mehir’ e. Söylediği sözcükler beyninde anlamlı bir bütünlük oluşturmuyordu ne yazık ki. Kulaklarına takılıp kalmıştı kelimeler. Ucu bucağı olmayan bir boşlukta, kaybolmaya yüz tutmuş yankılar gibi dönüp duruyor, ama bir sonuca ulaşmıyorlardı.

   Başını iki yana salladı taşları yerlerine oturtmaya çalışırcasına. Olmuyordu yine de, anlamıyordu. Dili beyninde dönüp duranları sese dönüştürmek zorunda kaldığında sözcükler kısık bir mırıltı gibi süzüldü dudaklarından.

   “Anlamıyorum Mehir…” dedi usulca.”Anlamaya çalışıyorum ama olmuyor.”

   Hala inanamazlıkla iki yana sallıyordu başını. Sonunda, eğilerek başını ellerinin arasına aldı. Dayanılmaz bir ağrı saplanıp kalmıştı, şakaklarına. Düşünceler, içinde büyüyen karmaşa nabız gibi atıyordu.

   Mehir olmak istiyordu… Onsuz… Kendi başına… Bağımsız… Ona ihtiyaç duymadan…

   Sonra başardığını hayal ediyordu. Onun hayatından silinip gittiğini, bir hiç olduğunu. Mehir’in hayatında bir hiç olmak… Sonunda olacak olan buydu belki de, bilmiyordu. Kendi durduğu yerde bakıyordu hemen ardından. İsteklerine, arzularına bakıyordu… İçinde,  Mehir’den yapılma rüyaların dolandığı, uçsuz bucaksız gelecek ülkeleri vardı… Sadece o yeterdi yaşaması için, ihtiyaçtı Mehir, olmazsa olmazdı…

   Kendisine ihtiyaç duyduğunu bilmek, ona ihtiyaç duymak, onsuz nefes alamamak… Mehir, o, hayatının merkeziydi adeta. En ortadayken, merkezken nasıl kendini bir hiç gibi hissedebilirdi sevdiği kadın. İçinden haykırmak, “Yanılıyorsun!” demek geliyordu... “Aşk, ihtiyaç duymaktır,”demek istiyordu.”Aşk onsuz yapamamak, nefes alamamaktır.” demek istiyordu ona. Kollarından kavrayıp sarsmak, aklını başına getirmek, istediği her şeyi el ele, beraberce gerçekleştirebileceklerini anlatmak istiyordu. O Mehir’in kocası olmaktan mutluydu. Güçlü olmak, başarılı olmak, iyi bir evlat, iyi bir mimar olmak... Ödüller kazanmak… Hepsini bir kenara silip atabilirdi bir kalemde... Sadece onun kocası kalmak için. Dünya Mehir ve ikisinin paylaştığı bir oyun alanından ibaretti çünkü gün gelip onların kanından, canından çocukların onlara katılacağı bir fanus, bir cennetti.

   Ama yapamazdı… Nedenini anlamasa da ona destek vermek zorundaydı. Tanıyordu Mehir’ i, burnunun dikine gidecekti sonunda, zorda kalırsa tüm bağlarını koparacak, herkesi her şeyi geride bırakacak bildiğini okuyacaktı ve tökezlediğinde gurur yapacaktı üstelik. Eli kolu bağlıydı genç adamın. Onu zorlayarak, sevgisiyle sarıp sarmalayarak, dünyadan hayattan kötülüklerden korumaya çalışarak geçirdiği onca zamanın sonunda geldikleri nokta ortadaydı ne de olsa. Boşanmanın eşiği. 

  Derin bir nefes alarak tereddütlü bir şekilde başını kaldırıp baktı Mehir’ e.

   “Neden böyle hissettin Mehir?” diye fısıldadı elinde olmadan. Onu zorlamayacak olsa bile sebebini bilmek istiyordu işte.

   “Nerede hata yaptım?” kendi suçu olmadığını duymak istiyordu. Ya da suçluysa bile, suçunu duymak istiyordu.

   Genç kadın Tan’ın suçlu, hüzünlü gözlerine bakarken, sonunda o zamanlarda vermiş olduğu kararların nedenlerini kendisine de itiraf edebildi nihayet. Korkmuştu Mehir. Başarısız olma düşüncesini kaldıramamıştı. Onca isyanından, karşı çıkmalarından sonra, haksız olmak, geri kalan herkesin doğru söylediğini kabullenmek ağır gelmişti ona.

   O anlayışlı sevgi dolu annesi lise 1 ve 2 arasında bir yerlerde kayıplara karışmış gibiydi. Yerini tanımakta zorluk çektiği, despot, panik bir başka kadına almıştı. Ona sürekli çalışması gerektiğini hatırlatan, derslerini eskisinden çok daha sıkı takip eden, hemen her cümlesi üniversite sınavıyla başlayan, bambaşka biri vardı artık karşısında. Ve en kötüsü tüm okul hayatını ona zehir ettikten sonra tam da ona ihtiyaç duyduğu bir zamanda, Ankara’da bir dolu üniversite varken, İstanbul’a çekip giden, Tan gibi bir örnek vardı önünde.

HIRÇIN ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin