Bölüm 28

11K 690 42
                                    

Genç kadın Tan’ın umut dolu gözlerine baktı bir an.  Nefesi kesilmişti, o gözlerden taşan mutlulukla. Göz kapaklarının arkasına sakladı bakışlarını kararlarına yapılan bu amansız saldırıdan kaçmak için . Oysa eli elindeydi hala. Gözlerinden kaçsa bile dokunuşundan kaçamıyordu ki genç kadın. Yüreği, bedeni, mantığına ihanet ediyordu durmaksızın. Yorgunluk bedenini sararken acı dolu bir inleme kaçtı dudaklarının arasından. Ah tükeniyordu. Her geçen gün, biraz daha, biraz daha terk ediyordu onu benliği sanki. Geriye boş bir kabuk bırakıyordu. Sert kenarları ruhunu acıtan, içinde çırpınıp durdukça, kurtulmaya çalıştıkta daha da daralan dikenli çalılardan bir kabuk…

 “Mehir?” diyen sesteki şaşkınlığı duydu bir an. Öfke bir anda  ele geçirdi onu. Hiç… hiç dinlememişti değil mi onu Tan? Aylar önce ayrılık kararını açıklarken ona söylediklerine aldırmamıştı bile. Yine yapıyordu işte. Kendi istekleri,düşünceleri ve inandıklarından oluşan, Mehir’e yer olmayan o konseyde kararlar alıyor ve  elleri önünde bağlı bir kula ferman bildiren bir hükümdar gibi sadece sonucu bildiriyordu ona.

 “Hiç dinlemedin…” dedi sinirden titreyen bir sesle. “Hiç… Hiç dinlemedin değil mi? Duymadın, anlamadın.” Başını salladı hayal kırıklığıyla, öfke onu terk etmeye başlamış yerine sonsuz bir hüzün bırakıyordu yavaş yavaş.

 “En başından beri…” dedi fısıltıyla. “Tamam istediğin gibi olsun dediğin anda bile. O zaman bile… Sana göre bu gereksiz bir şımarıklıktı değil mi Tan?  Bütün… bütün bunlar… Tanrım… lütfen git, git Tan , lütfen.” Dedi sonunda soluksuz kalarak. Gözlerini kapayarak arkasına yaslanmış akmak için çırpınan gözyaşlarıyla savaşıyor, üstündeki çarşafın kenarlarını yumruklarının arasında sıkıştırıp duruyordu kendi canını acıtmak istercesine.

 Tan’ın öfkelenmemek için çabalayan sert sesi “Ne demek bütün bunlar şimdi Mehir? “ diye sorduğunda gözlerini açmadan yineledi yakarışını.

 “Tan lütfen, git şimdi .” 

Tan derin bir nefes aldı dişlerini sıkarak.Anlayamıyordu , evet, işte bunda haklıydı Mehir.Sonuna kadar haklıydı hem de. Ne yani gerçekten de boşanmayı düşünüyor muydu hala? İnanamıyordu buna.

 “Tamam Mehir , ama bu konu kapanmadı bunu bil.” Dedi ayağa kalkarken.

 Tan hırsla kapıyı çarparak odadan çıkarken, gözyaşları süzülmeye başladı Mehir’in gözlerinden . Hafifçe yan dönerek, dizlerini karnına çekti acıyla.  Neden anlamıyordu Tan? Neden anlamak istemiyor , bu kadar zorluyordu onu? Güvenemeyeceğini görmüyor muydu? Onun öfkesinin kendisini nasıl hırpaladığını , nasıl tükettiğini görmüyor muydu? Nasıl yaşardı bununla Mehir? Ne zaman, neye sinirleneceği belli olmayan bir adamla, her an patlaması beklenen bir yanardağın eteğinde yaşarmışçasına,  diken üstünde, nasıl mutlu olurdu ? Birbirlerini bu denli yıpratırken, bu savaş alanının tam ortasına küçücük bir çocuğu nasıl sokardı? 

Kapının yavaşça açılıp kapandığını duysa da dönmedi arkasına. Konuşmak istemiyordu onunla şimdi. Öykü’nün endişeli sesi “Mehir? iyi misin?” diye sorduğunda gözlerini kurulayarak halsizce döndü ona doğru.

 “İyiyim …” dedi titrek bir sesle.

 “Tan’’ın öfkeyle çıktığını gördüm. Ne oldu yine?”dedi Öykü yatağın köşesine oturarak. 

“Bebek varken boşanamayacağımızı söyledi. Ben…ben karşı…” derken bir anda sesi hıçkırıklarla kesildi genç kadının. “Hiç… Hiç anlamıyor Öykü, hiç nasıl yıprandığımı görmüyor ? Neden… Bu…bu nasıl sevgi Yapamıyorum…. An-anla..mıyor . Bir türlü anlamıyor…”

HIRÇIN ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin