Gözü ayaklarının altındaki tuz buz olmuş cama ve kan kokan resimlere ilişti psikiyatrın. Birkaç tanesini aldı eline. Belki de artık bu dosyayı kapatmalıydı. Can'ı iyileştirmek için yaptığı araştırmalar Cemil'in ruh sağlığını bozmaya başlamıştı.
BÖLÜM OTUZ İKİ - DEFTER
Cemil hâlâ yaşlı yurt müdürünün anlattıklarının etkisindeydi. Ne kadar kötü bir çocukluk geçirmişti Elif! Acaba Wellbeck her konuda olduğu gibi bu konuda da haklı mıydı, hasta mıydı karısı?
Tekrar tekrar düşündü... Küçücük bir kızın önünde annesi beşinci kattan kendini atıp intihar ediyor... Dünya'nın yeri kırmızıya boyamış, parçalanmış cesedini görüyor küçük Elif. Düşünmeye bile dayamadı Cemil!
Omuzlarında büyük bir ağırlıkla müdürün evinden ayrıldıktan sonra Cemil'in evine geldiler. Wellbeck ağır adımlarla yukarı kata çıktı. Cemil salonda oturup kendine gelmeye çalışırken o Can'ın odasını gezmek istemişti.
Yaklaşık yarım saat boyunca Can'ın odasını inceledikten sonra düşünceli bir ifadeyle gelip Cemil'in yanına oturdu. Elinde resimlerin olduğu eski kâğıtlar vardı.
"Ben daha önce böyle bir şey görmedim Cemil. Bu çocuk hiç görmediği, tanımadığı annesinin annesini nasıl bilebilir? Üstelik sen bile bilmezken! Galiba Can'la görüşme zamanım geldi."
Cemil ruhu çekilmiş gibi bir şekilde salondaki koltuklarını inceliyordu.
"İğrenç bir tesadüf olamaz mı bu?" dedi.
"Dünya sadece Elif'in annesinin ismi değil elbette."
Wellbeck bu ihtimali hiç düşünmemişti. Bir süre dudaklarını ısırarak sessiz kaldı. "Haklı olabilirsin."
Sözünün üzerinden birkaç saniye geçmişti ki masanın üzerine bıraktığı resimleri hızlıca aldı eline. Yeniden, tek tek baktı hepsine.
"Hayır!" diye bağırdı.
"Haklı değilsin. Cemil bu resimler müdürün anlatmaya çalıştığı olayı gösteriyor. Şu uzaktaki kız; Elif. Ortadakiler ise Dünya ve adını bilmediğimiz baba figürü.
Tanrı aşkına Cemil şu pencerelere bak!
Hepsinin üzeri siyah kalemle karalanmış. Dünya'nın intihar ettiği pencere bunlar."
Cemil de eline birkaç resim alıp hızla incelemeye başladı.
Daha önce pencerelerin önündeki siyahlıkları çerçeve olarak düşünmüştü ama değildi, rastgele karalanmıştı.
Üzerine gittikçe daha da karışık bir hal alıyordu olaylar.
"Oğlum benim bile bilmediğim bir kadını, Dünya'yı, biliyor ve annesinin küçüklüğünü resmediyor yani öyle mi?"
Titreyerek çıkmıştı sözler Cemil'in boğazından. Elindeki resim kâğıdını buruşturarak fırlattı. İçine düştüğü anlamsızlık öfkesini körüklüyordu.
Diğer resimlerin de olduğu cam masaya sertçe vurdu elini. Bir anda tuzla buz olan camlarla birlikte yere düştü resimler. Cemil'in elinden akan kanla ıslandılar.
"Bunların hiçbiri beni ilgilendirmiyor Well! Her ne olduysa oldu, Can bunları nasıl biliyorsa biliyor, umrumda değil anlıyor musun? Ben artık oğluma sarılmak istiyorum. Onu öyle özledim ki. Canımın nasıl yandığını bilemezsin.
Tüm bunların hiçbir önemi yok. Artık doktorculuk oynamıyoruz, sahte tiyatro bitti. Can'ın karşısına çıkacağım."
Wellbeck Cemil'i dinlemeden evin içinde panikle dönüp bir şeyler arıyordu. Nihayet dolabın birinde işe yarar bir şey buldu. Arkasını döndüğünde Cemil'i ağlarken buldu. Kanayan elini yüzüne kapatmış kızıl gözyaşları döküyordu adeta.
"Artık oğlumu istiyorum ben."
Wellbeck, poşetin içinde bulduğu gazlı bezi Cemil'in eline koyup beyaz bir bez parçasıyla sıkıca sardı. Cemil'in karşı koymasıyla ancak böyle alelade bir pansuman yapabilmişti. Yüzündeki kanları bile silemedi.
Gözü ayaklarının altındaki tuz buz olmuş cama ve kan kokan resimlere ilişti psikiyatrın. Birkaç tanesini aldı eline. Belki de artık bu dosyayı kapatmalıydı. Can'ı iyileştirmek için yaptığı araştırmalar Cemil'in ruh sağlığını bozmaya başlamıştı.
Hiç düşünmeden verdi kararını. "Pekâlâ Cemil. Sanırım haklısın. Bazen her şeyi akışına bırakmak gerekir. Kurcaladıkça daha büyük çıkmazın içinde buluyoruz kendimizi.
Sana bunların yaşattığım için özür dilerim. Nasıl olduysa oldu tüm bunlar, belki de oğlun yeni bir Peygamberdir. Bir kitap inmiştir gökten, oradan vahiy almıştır her şeyi. Benden bu kadar. Pes ediyorum."
Sözlerini gülerek tamamlamıştı doktor. Artık işlere daha fazla burnunu sokmayacaktı, araştırma tamamlanıyordu. Üstelik Can'ın tüm olanları nasıl bildiğini de kendince esprili bir şekilde açıklamıştı.
Konuşmasını bitirdiğinde Cemil'in gözlerini ayırmadan kendini izlediğin fark etti. O kadar derin ve hareketsiz bakıyordu ki bir an irkildi Wellbeck.
"Hey! Neler oluyor? Bana neden öyle bakıyorsun?"
Cemil ifadesini hiç değiştirmeden cevap verdi.
"Ne dedin sen?"
Wellbeck, birden son söylediği sözden dolayı pişman oldu. Din ve peygamber üzerine yaptığı şakanın ağır kaçtığını düşündü. Türklerin dinine oldukça bağlı bireyler olduğunu biliyordu ve belli ki Cemil de bu konuda hassastı.
"Tamam, hoş bir şaka değildi. Üzgünüm Cemil. Özür dilerim. Tamam mı, oldu mu?"
Cemil sertçe ayağa kalktı. Hiç normal görünmüyordu. "Kitap" dedi kendi kendine.
"Tamam ama özür diledim işte biraz abartmadın mı Cemil?"
Ortamın atmosferi Wellbeck'in gerilmesine sebep oluyordu. Cemil kafasını bilinçsizce salladı bir süre. Bir şeyler düşünüyordu.
"Kahretsin bunu nasıl unuturum ben." dedi ve devam etti.
"Elif doğumdan önce Can için bir kutu hazırlamıştı, bunların içinde bir de defter vardı. Hastalığına rağmen, çektiği tüm sancılara rağmen günlerce yazdı. Yazdığı anlarda kimseyi almıyordu yanına. Ben de zamanı gelince Can'a verdim kutuyu."
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESLİ KİTAP - Cennet Beyazı
Gizem / GerilimCennet Beyazı, bir şizofreni anlatısıdır. Aşkın en zor ve en kanlı hali için nefesini çek içine. "Şimdi yeniden sevecek kadar günahsızız hepimiz."