CAN SUYU

846 46 60
                                    


Pencereden sızan güneş uyandırdı Leon'u. Dün geceyi hatırlayıp gülümsedi. Ali Kemal onu şaşırtmıştı. Ondan daha çok bağırıp çağırmasını ardında da okkalı bir dayak atmasını beklerdi. Ama yine de giderken yapacağını yapmış, lafını gediğine oturtmuştu. 

Kendine gelmeye çalışırken içeri telala Lütfü girdi. 

'' Hilal Bacı burada mıdır Teğmen? ''

'' Y-yok burada. Ne oldu kötü bir şey mi var?''

Allah biliyor ya bu soruyu ne büyük korku ile sormuştu. Aklından binbir türlü ihtimal geçiyordu. Ya Vasili bir şey yaptıysa, ya Kuvvacılara karşı olanlar saldırdıysa, ya da bir yerlerde düşüp kaldıysa.

'' Bilmiyorum, hiçbir yerde bulamıyoruz. Ne gece eve girmiş, ne de hastanedeymiş. En son buradan çıktığını görmüşler. Bir daha da haber yok zaten. ''

Bir kez daha kendine lanet etti Leon. Dün ahmaklık edip ormanda o kadar kalmasaydı belki de Hilal'i yakalayabilir, gitmesine engel olabilirdi. Eğer burada olsaydı ona hiçbir zarar gelmezdi. Telaşla çıkışa yöneldi fakat Lütfü durdurdu onu. 

'' Zaten derdimiz başımızdan aşkın bir de seni düşünmeyelim şimdi. Sen bekle burada ben bir haber olursa gelir söylerim sana. ''

Çaresiz çöktü olduğu yere Leon. Haklılardı. Gökyüzü gözlüsü bir de ona üzülmesindi dimi? Daha dün abisine söz verdi. Hilal'i üzmeyecekti. Ama gözünden akmaya başlayan yaşlar, kezzap olup ciğerini yakmaya yetiyordu.

YAKUP'TAN

Hilal yavaş yavaş kendine geliyordu. Azize Hanım'ın verdiği ilaç kuvvetli çıkmıştı. Oysaki o havadisi hemen verip göndermek istiyordu küçük kızı. Zira şehri çoktan bir telaş almıştı Hilal'in yokluğu anlaşılınca. 

Hilal gözlerini araladı. Sorgulayan gözlerle etrafına baktıktan sonra köşede ona bakan Yakup'u farketti. Yüzünde saf nefret belirirken konuşmaya başladı.

'' Sen kimsin? Ne istersin benden? ''

Yakup sakince Hilal'in karşısına geçti.

'' Sence sana zarar verecek olsam elini kolunu bağlamadan, seni sandalyeye değil yatağa bırakır mıyım? Ayrıca şimdiden belirteyim aynı safta yer alıyoruz hanımefendi. Size bir kötülüğümün dokunmayacağına emin olabilirsiniz.''

'' Ne işim var o zaman benim burada? Ne istersin benden? İnsan gibi getirsen olmuyor muydu? ''

Hızlıca sıraladığı sorular sonunda derin bir nefes almak zorunda kaldı Hilal. Bazen kendi bile hayret ediyordu bu kadar hızlı konuşmasına. Ama şu an buna bile odaklanacak dermanı yoktu.

'' Neden burada olduğunu detaylıca anlatacağım. Senden şahsi bir şey de istemiyorum. Ama sana laf anlatmaya çalışarak gelmeni bekleseydik geç kalırdık. Şimdi lafımı bölmede beni iyi dinle. Ben ağabeylerinin yani Kuvva-i Milliye'nin İzmir'de emir aldıkları kişiyim. Ağabeyinin söyleyemediği isim Yakup. Bundan sonra anlattıklarım aramızda kalmalı Küçük Hanım. Anlaşıldı mı? ''

Hilal usulca başını salladı. Resmen lal olmuştu. Heyecan tüm vücudunu esir almıştı resmen.

'' Ben Mustafa Kemal'den emir alırım. Duyduğuna göre İzmir'de küçük bir kız çocuğu varmış. Ona bir vazife armağan etmek istedi. Zira kendisiyle iftihar duyuyor. Vazifenize gelince yakında büyük bir savaş patlak vereceğe benziyor. O vakte kadar seninle talimler yapacağız. Savaş zamanı seni ilk başta sıhhıyeci olarak orduya katacağız sonrasında ise cepheye katılacaksın. Ha bir de Paşa'dan bir not var sana. Okumama müsaade etmedi. Sen oku, sonra da dışarı gel. Şehre dönmemiz icap eder. ''

AVTÍOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin