Keşke her şey o gece olduğu gibi kalabilseydi. Keşke bütün bunlar yaşanmamış olsaydı. Leon telgrafı bozmak zorundaydı. Ve bunu pektabii gerçekleştirmişti. Kara düşünceler sarmıştı etrafını. Küçük yatağına uzanmıştı. Hilal'in getirdiği kitabı aldı eline. Aralarında geçen konuşma geldi aklına. Ne kadar soğuk davranmıştı o mavilere. Bakmaya yüzü yoktu ki o gül çehreye.
Birkaç sayfa okumak için açtığı kitaba kaptırdı kendini. Ortalarına doğru bir kağıt düştü içinden. İnci yazısıyla Hilal'den birkaç satır. Olabildiğince yavaş okumaya başladı Leon.
''Birkaç kırık dökük satır geçecek şimdi bu kağıda. Kalbimden akıyor cümleler sevgili. Bunu ne zaman okursun bilemem ama okuyana kadar, sen belli edene kadar doya doya sarılacağım sana. İçim kan ağlıyor belki ama sana biraz olsun zaman verip anlatmanı bekleyeceğim. Biliyorum oradan kaçman bu kadar kolay olamaz. Bir şeyler kopuyor içinden her gözlerine değdiğimde. İtiraf ediyorum, bizden yana olmanı istemiyorum. Çünkü bunda hayır yok sevgili. Bunun izahati yok. Ben kendimi kandırmaktan bıktım, yoruldum. Sana acı çektirmekte istemiyorum. Hala teğmen olduğuna istememekle beraber, kanaat getiriyorum. O yüzden bunu okuduğun gibi terk et orayı da, beni de. Tanıyorsun beni sevgili. Saramam seni karşı da oldukça.
Git. Eğer seni gitmemiş görürsem kuruntu olduğunu göstermiş olursun tüm bunların. Ve böyle bir şey olursa kırılma bana olur mu? Seni denizin kıyıya duyduğu hasret gibi seviyorum sevgili.
Hilal'in.''
Ağlıyordu Leon. Gidemezdi. Bunu yapamazdı ama anladığı gökyüzü gözlüsü öğrendiğinde gidecekti. Nefes alamaz oldu. Özür dinledi binlerce kez. O inci yazıyı özenle katlayıp sakladı. Yaktım diyecekti ona. Yok öyle bir şey diyecekti. Yalan söyleyecekti, yine.
Duyduğu ayak sesleri ile hemen sildi gözyaşlarını. Hilal beklemeden sarıldı ona. Üzgündü kız. Durgundu, günden güne çöküyordu. Leon ayrıldıklarında kitabı uzattı ona.
'' Çok güzeldi, teşekkür ederim. ''
Hilal mahçup başını eğdi. Gitmemişti, buradaydı demek ki haksızdı. Kızdı kendine. İnsan sevdiğine güvenmez mi? Neden ondan şüphe etmişti ki? Leon onu üzmezdi.
'' Gitmemişsin. Bana kırılmadın değil mi? ''
Sesindeki hüznü duymamak istedi Leon. Ne diyecekti ki? Bir de üstüne kızamazdı Hilal'e.
'' Değilim. Biliyorum inanmak zor ama ben arındım artık o üniformadan. Bak buradayım, yanındayım. Korkma artık. ''
Eğer kelimeler birer bıçak olsaydı, Leon'un dilini de, bedenini de bin parçaya bölmüşlerdi...
MATBAA'DA
Mehmet adeta alev saçıyordu. Öfkesi, kini o kadar fazlaydı ki. Bu sabah Anadolu'ya haber göndermeyi denemiş lakin başarılı olamamışlardı. Buna sebebiyet verenin kim olduğu aşikardı.
Sırf Hilal için vurmadığı Teğmen şüphelerinde onu haksız çıkarmamıştı. Hiçbir şeyden habersiz Hilal gelmişti yanlarına.
Tüm nefretini ona kustu.
'' Senin o savunmaya doyamadığın Teğmen bizim Anadolu'yla olan tek bağımızı bugün sağolsun kopardı. Artık ölsek anca kırkımız çıkınca haberi olur Ankara'nın. ''
'' N-ne demek bağımız kalmadı? Leon yapmaz öyle şey. Demedi mi bizim tarafımızda o. Başka biri yapmıştır. Dimi ağabey? ''
'' Başkasının yaptığı falan olamaz Hilal. Bizden başka kim bilir orayı? Leon efendi. Artık alelen belli oldu işte. İçimize casusluk yapmak için sızmış. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVTÍO
FanficDayanacak gücüm kalmadığını hissettiğimde yerle buluşmam uzun sürmedi. O gitmişti, ben bitmiştim. Peki ya bizim hikayemiz?