YADİGAR

446 29 36
                                    

Satır arası yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar.

Aydın'a adım attıklarında hepsi biliyordu, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ciddiyet ve bilinmezlik sarmıştı dört bir  yanlarını. 

Yavaşça indiler faytonlardan meydanda. Azize'yi tanıyan biri onlara yardım edecekti. Cevdet bu işi Yakup'a vermişti. Bıyık takan, normalden tamamen farklı giyinen adamı Hilal hemen tanıdı. 2 ay hiç durmadan beraber çalışmış, talim yapmışlardı. Göz göze geldiklerinde hafifçe selam verdiler birbirlerine. 

Yakup onlara kendini Ahmet olarak tanıttı. Muallim Ahmet. Yeni evlerine yerleştiklerinden emin olduktan sonra Azize'yle kısaca durumu konuşmuş ve gitmişti. 

Odalar giriş katında 2 ve üstte 4 olmak üzere gençlerin istediği gibi denk gelmişti. Üst kata gençler alta da Hasibe Ana ve Azize yerleşti. Pek bir eşya getirmedikleri için kolay olmuştu. 

Ardından Azize Hilal'i hastahaneye gitme bahanesiyle evden çıkardı. Kendisi hastahaneye giderken ona Yakup'u bulmasını söyledi.

Aslında onu aramasına bile gerek yoktu. Yakup her anlarını takip ediyordu. Azize gittikten sonra Hilal'in yanına gitti. Önce ona halkı gezdirdi, çevreyi tanıttı. Ardından beraber yaşlılara uğradılar. Hilal hemşireliğin getirdiği hükümleri yerine getiriyordu. 

Küçük bir evde biri on diğeri on iki yaşında iki kardeş hararetli şekilde konuşuyorlardı. Hilal gülümseyerek katıldı onlara. 

'' Ne konuşuyorsunuz bakalım böyle heyecanlı?''

Büyük olanın gözleri parladı. Sanki bu soruyu bekliyor gibiydi. 

'' İzmir'de biri varmış, Halit İkbal. Uzun süredir yazıları gelmez. Kardeşim öldürdüler diye tutturur durur. Söylesene abla, onları yazan nasıl ölür? ''

'' O nasıl laf öyle canım benim. Olmadı bir şey emin ol. İzmir'den geliyorum hem ben. Olsa duyardım değil mi ama? ''

Çocuklar Hilal'e sarıldılar bir anda. Genç kız kendini çok garip hissetti. Boğazı düğümlendi, mavilikleri buğulandı. Sahi ya, böyle bir insan nasıl ölürdü? 

Vatan ve halk tutunacak bir dal arıyorlardı. Bir umut ışığı. Onlara güç verecek birini. 

Yakup'un yanına geldiğinde ilk iş matbaanın yerini sordu. Yakup ise bu adımı bekler gibiydi. Gülümseyerek yolu gösterdi ona. Bekledikleri gerçekleşiyordu. 

Azizelerin çıkışının ardından herkes işine koyuldu. Leon önce odasına yerleşti. Ardından ilk iş olarak annesine mektup yazdı. Burada aile yönünden her ne kadar yabancılık çekmese de, annesini hatta Vasili'yi bile özlemişti. Oysaki nefret ettiğini düşünürdü. 

Evdeki işlerini hallettikten sonra mektubu yollamak üzerine ulak tutmak için çarşıya indi. Biriyle anlaştığında ilk defa yol gözlemenin heyecanını yaşadı. 

Veronika oğullarının şehri terk ettiklerini duyduğundan beri kendinde değildi. Sürekli dalgın, düşünceliydi. Yatağının üzerindeki mektup ilişti gözüne. Dimitri'sinin mektubu. Daha doyamamışken hasret girmişti araya. Hem de iki evladıyla birden. 

Sıkıntıyla yatağa oturdu. Zarfı inceledi önce, ondan bir iz istedi. Yaşadıklarını düşündü her bir anında. Yavaşça açtı sarı zarfı. Dörde katlanmış kağıdı narin bir elmas tutar gibi çıkardı. Olabildiğine sakindi şimdi de. 

 Anne, Leon'a göre Mitera,

İlk cümleden doldu gözleri kadının. Bir yandan da güldü oğlunun haline. 

AVTÍOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin