VİRANE

472 36 13
                                    

SONDAKİ NOTU LÜTFEN OKUYUN. İYİ OKUMALAR.. 

Ne gecesi belli bu hâlin, ne gündüzü. Bir yumru boğazında, düşünceler talan ediyor aklını. Kalbi ayrı, dili ayrı söylüyor. Laf anlatamadığı, söz geçiremediği benliğinin acısını ondan çıkarıyor.

Hiçbir zaman sevileceğini düşünmeyen bir kıza ters geliyordu bu hissiyatlar. Başına sarık, altına çarık tam bir erkekti oysaki. Ablasının güzelliğinin gölgesinde büyümüştü o. Bir de en olmayacak kişi yapıyordu bunu, seviyordu Hilal'i. Düşman sevda nedir biliyordu işte. Düşman, düşman olmaktan vazgeçiyordu.

Gözlerini hafifçe kıpırdattı. Açmak için gayret göstermesi gerekmişti. Sıcak bir el hissetti avucunda. Usul usul ona sesleniyordu biri. Kokusu geldi daha sonra burnuna. Leon'un kokusu. Alışmıştı, nerede olsa tanırdı bu has kokuyu.

"Hadi Hilal'im aç gözlerini artık. Maviliklerine susamış kahvelere bir şans ver. Hadi aç gözünü, yalvarırım."

Gözleri bu komutu  bekliyormuşçasına açıldı Hilal'in. Kahvelerle buluşturdu mavilerini. Uzun süre sadece baktılar. Aşkı gördüler, yorgunluğu, azmi ve tutkuyu ama en çok mutluluğu gördüler.

"Tanrı'ya şükürler olsun, iyisin. Çok korktum uyanmayacaksın diye. Seni çok özledim, küçük hanım.''

Tatlı bir ses tonuyla konuşan Leon'a baktı Hilal. Nerede olduğunu, ona ne olduğunu algılamaya çalıştı. Gözleri etrafı tarıyor, bir türlü tanıyamıyordu odayı. En son hücrede değil miydi?

'' Korkmana gerek yok sevgilim. Kaçırdık seni o lanet yerden. Artık güvendesin, benimlesin. Bir daha asla sana zarar veremeyecekler. ''

Hilal'den çok kendini inandırmaya çalışıyordu aslında Leon. Hilal'le güzel bir hayat kurmak için kendine söz vermişti genç adam. Aşkla sınandıkları yeterdi artık. Birbirlerinin hayatıyla sınanmak iki genç bedene de ağır geliyordu. Onlar sadece sevdiler birbirlerini. Bu kabahat, suç değildi. 

Söylemek istediği çok şey varken su diyebildi sadece Hilal. Ağır hastalanmıştı. Gözlerinin rengi solmuş, yüzü çökmüştü. Uzun zamandır bir şey yemediği bariz belliydi. Leon karşısında her an kırılacak bir elmas varmış gibi özen gösteriyordu Hilal'e.

Sürekli yanındaydı. Hilal uyandı ama iyi olmadığını biliyordu. Dikkatle ıslak bezleri yeniliyor, ara sıra hafif öpücüklerle ateşini kontrol ediyordu. Gülçehre'nin yaptığı çorbayı bizzat kendisi içirmişti sevdiğine. Bu durumdan şikayetçi değildi. Hasta olmasına rağmen hala çok güzel geliyordu genç adama sevdiği. 

Akşama doğru biraz daha toparladı Hilal. Rahatça konuşabiliyordu en azından. Birkaç kere ayağa kalkmak istedi fakat her seferinde engelledi onu Leon. Sıkı kontrol vardı. En sonunda can sıkıntısına dayanamadı genç kadın. 

'' Leon yeter artık bunaldım ben, hem ne diye yanımda durursun sen? ''

'' Çemkirmeye başladığına göre iyileşiyorsun küçük hanım. Bu iyi haber bak. ''

'' Sana bir sualde bulundum Teğmen. Ne ararsın tepemde? ''

'' Anlaşılan benim küçük civcivim pençelerini çıkarmış yine. Bak böyle olduğunda ayrı bir güzel olduğunu söylemiş miydim sana sevgilim? ''

Hilal çıldıracak gibi hissediyordu kendini. Onca şeyden sonra nasıl böyle davranabiliyordu Leon? Kalbinin her ne kadar hoşuna gitse de bu durum, aklı aksini söylüyordu. Onlar daha kavuşmadan ayrılan iki sevdalıydı. Ayrı kalmak zorundalardı. Olurları yoktu işte. Leon daha neyi zorluyordu? Neden hala acı çektiriyordu Hilal'e?

AVTÍOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin