DİLHUN

446 30 7
                                    

Etrafını çevreleyen kollara baktı bir süre. Biri sevdiği kadındı. Doğaldı ona sarılması. Peki ya sevdiğinin ablası ve ağabeyine sarılması nedendi? yanlış anlamayın, rahatsız değildi bu durumdan. Aksine yıllardır hissetmediği bir huzur kaplamıştı içini. Bilincine sirayet etmese de gerçek ruhu esir almıştı çoktan. İçindeki sevgi hissetmişti ağabeyini.

Ali Kemal ise aynı duyguları hissediyordu. Bilincinin açıklığı yakıyor canını, kalbini kavuruyordu. Yıllar boyunca bu gerçeği aramış, gerçek ailesinin düşünü kurmuştu. Ama böylesini hiç düşünmemişti. Öldüklerini düşünmüştü. Ama şimdi kolları arasında kardeşi duruyordu. Üzerinde düşman üniforması yoktu üstelik. Ettikleri kavgaları, birbirlerine kan kusturuşları doldu aklına. Burkuldu içi.

İlk ayrılan Hilal oldu dörtlüden. Leon'la Ali Kemal'i sarılmış görmeyi beklemiyordu. Fakat gördüğü tablodan müthiş bir haz duymuştu. Mutluydu, garipsiyordu bu durumu. 

Hepsi ayrıldıktan sonra çıktı Ali Kemal ile Yıldız odadan. Hilal dalgın olan Leon'a baktı. Gözlerindeki özlemi okuyabiliyordu. Yavaşça elini kavradı. Narin parmakları ile okşadı avuç içini. Leon buğulanmış gözlerle baktı avucunda kaybolan parmaklara.

'' Sana bir şeyden bahsedeceğim ama üzülmek yok tamam mı gökyüzü gözlü? ''

Onaylar biçimde kafasını salladı Hilal. Hala eli Leon'un avucundaydı. 

'' Benim bir ağabeyim varmış biliyor musun? Köyümüzü basmışlar bizim, yakmışlar her yeri. K-kurtaramamış onu miteram. Babam bulmuş onu, ama ses seda çıkmıyormuş küçücük bedenden. Yıllar geçti üstünden, hala aynı acı miteramın gözlerinde. Hiçbir zaman mutlu edemedim ben onu. Ağabeyimin gölgesinde büyüyen biriyim ben. Onun yarasına merhem olamayan bir evladım. ''

 '' Bir elin beş parmağı da bir değil ki Leon. Sen ne yaparsan yap ağabeyin olamazsın ki. Sen başka birisin, o başka bir insandı. Kızma bu kadar kendine. Ne kendine, ne ağabeyine, ne de evladının acısını hala çeken annene. ''

'' Ben kızgın değilim ki sevgilim. Ben sadece hiç görmediğim birini amansızca özlüyorum. Yaşasaydı nasıl olurdu diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Korur muydu beni, kavga ettiğim çocukları korkutur muydu? Küçükken yaptığım yaramazlıkları üstlenir miydi? Kardeş kavgası eder miydik? Sizin gibi atışır mıydık? O kadar çok özlemim var ki ona dair. Siz böyle sarılınca, beni de aranıza alınca gün yüzüne çıktılar işte. ''

Sonlara doğru toparlamaya çalıştı sesini. Hilal sildi gözyaşlarını. Dayanamadı sardı sevdiği adamı. Küçük bir çocuğa dönüşmüştü şimdi. Yaralıydı çocuk. Kanayan yarası kapanmayacaktı belki ama yara bandı olmak zorundaydı genç kadın. Yavaşça uzandılar yatağa. Bu sefer Leon çekti Hilal'i göğsüne. Burnunda Hilal'in papatya kokusu. Yavaşça daldılar uykuya. Uyku sarmaladı yaralarını bir süre.

Gülçehre ile Yıldız bir yandan bir şeyler hazırlıyor bir yandan da sohbet ediyorlardı. Kendi hallerine daldıkları belliydi. Ali Kemal ve Ali bahçedeki küçük masada oturmuş hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Konu Leon ve Hilal'i nasıl koruyacaklarıydı. 

Ellerinde kahvelerle geldi kızlar yanlarına. Onlarda bir şeyler yapmak istiyorlardı. 

'' Bizim evde uzun olmasa da işleri yoluna sokacak kadar kalabilirler, zaten Leon'un Türk teğmeninin evinde olacağını düşünmezler bile. Hilal içinse kızlar yalandan bir lakırtı çıkarırlar. Millet zaten can atar dedikoduya. ''

'' Zaten eviniz öyle göz önünde olan bir yerde değil. Yıldız'la ben de pek sık olmasa da gelir gideriz. ''

'' Ne demek pek sık olmasa da? Ben kardeşimi yalnız bırakamam. O sıkılır yalnız başına. Çekinir de şimdi. Bilmez misin Hilal'in huylarını. Gelirim ben, geleceğim. ''

AVTÍOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin