Gece vakti. Karargahın arka tarafında, kuytu da iki asker. Düşmanlar fakat o akşamlık amaç aynı. Biri rütbece üstün, ukala olabildiğine. Biri sevdiğinin derdinde, gözü başka hiçbir şey görmüyor.
Her şeye ve herkese rağmen sevda için oradalar. Öğlen Üsteğmen Ali'ye hücre katının tüm krokisi ve asker nöbet saatleri gitti. Kat labirent sistemle inşa edilmişti. Merdivenlerin bitiminde hafif sağa dönülüyor, iki asker nöbette bekliyordu. Uzun, dikdörtgen koridor parmaklıklarla üçe ayrılmıştı.
Bir katta altı hücre bulunuyordu. Hilal sağdan ikincideydi. Penceresi odunluk ve arka çıkışın ortak paydası olan yeşilliğe bakıyordu. Ayrıca alt kattaki mahzenden son hücreye geçiş vardı. Psikopat Yunan Ordusu işkence için mahzeni kullandıklarında hükümlü bu hücrede kalıyordu.
Plan oldukça basitti. Ali'nin üzerine de Yunan üniforması geçirecekler, Leon onu mahzene indirecekti. Daha sonra rutin devriyedeymiş gibi nöbetteki askerleri etkisiz hale getirecek, o sırada da Ali Hilal'i çıkararak mahzenin arka kapısından çıkaracaktı.
Mehmet mi? Mehmet'i hiç sormayın. Onu pek umursayan olmayacak gibi duruyor.
Askerlerin nöbet değişim sıralarında Leon Ali'yi karargaha soktu. Hızlıca mahzene indirdikten sonra eline askerlerin nöbet dosyası ve birkaç hükümlü dosyasını alarak hücrelerin bulunduğu kata indi. Bir elini de yavaşça silahına götürdü.
Tahmin ettiği gibi iki asker görevdeydi. Dosyaları göstererek önce hükümlüler hakkında yalandan bilgi aldı, imza attırırken silahı ile ikisini de bayılttı. Fakat hesaba katmadığı bir şey oldu. Hücre kontrolü yapan bir asker daha oradaydı.
Leon'un askerlere yaptığı görmüş, Yunanca onu hem tehdit ediyor hem de silah çekiyordu.
Ali bu süre zarfında Leon'un - kendi deyimiyle- becerisizliğine daha fazla katlanamamış ve son hücreden kata ulaşmıştı. Gördüğü manzara elbette onu yanıltmadı. Leon yakalanmıştı. Ateş etse ses olur, başlarına üşüşürlerdi. Sessizce bıçağını çıkardı. Asker hararetli bir şekilde Yunanca kelimeler savururken arkasından sinsice yaklaştı.
Çevik bir hareketle boğazını kesti. Bir kağıt parçası gibi yere fırlattı. Leon şaşkındı. Bunu yaparken birini öldüreceklerini düşünmemişti.
'' Daha fazla izleyecek misin yoksa şu arkandakilerin ayılıp bizi asmalarını mı beklersin? ''
Leon Ali'yi görmezden gelerek Hilal'in hücresine doğru ilerledi. Kilidi açtığında öylece yatıyordu Hilal. Yanına yaklaşıp, uyanması için sarstı. Fakat kızdan ses seda yoktu. Elini yavaşça alnına değdirdi. Hilal yanıyordu. Bilinci kapanmış olmalıydı. Ali'ye işaret ederek Hilal'i kucağına aldı.
Hızla ayrıldılar karargahtan. Ali onları kendi konağına götürdü. İkisininde üstünde Yunan üniforması vardı. Dikkat çekebilirlerdi. Ali'nin karısı Gülçehre Hilal'i direk odaya aldı. Alnına, kollarına, bileklerine soğuk bez koydu.
Ali her ne kadar düşmanı olsa da sevmişti Leon'u. Yıllardır kız kardeşini böyle seven çıkmamıştı karşısına. Hoş çıkanları da bir güzel benzetmişlerdi Ali Kemal ile. Kendi üstünü değiştirdikten sonra Leon'a da birkaç parça kıyafet verdi. İkisi de uysaldı bu gece.
Leon üstünü değiştirmek dışında hiç ayrılmıyordu Hilal'in başından. Gülçehre Anadolu'da hemşirelik yapıyordu, Ali'yle sevdalanınca işini, evini bırakıp gelmişti buraya. En azından emin ellerdeydi Hilal.
Leon Hilal'in başucuna geçti. Zayıflamıştı sevdiği, çökmüştü. Saçlarını okşadı usulca, kokusunu içine çekti. Alnındaki bezi aldı, yeniden ıslattı. Başına yerleştirmeden önce usul usul öptü alnını. Ellerini tuttu, okşadı. Sanki dünyanın en narin elleriydi avuçlarının arasındaki.
Kaç saat böyle sürüp gitti bu nöbet bilmiyordu Leon. Kısacık bir an uyuyakaldı genç adam. Hilal'in sayıklaması uyandırdı onu. Boncuk boncuk terliyor, adeta korkuyordu Hilal. Başta teskin etmeye çalıştı kızı Leon fakat Hilal hiçbirine tepki vermemiş aksine daha da kötülemişti. Bilinci hala kapalıydı, uyanmıyordu da. Ani bir hareketle yanına uzandı genç kızın. Göğsüne çekti kızı. Onun o berrak sesinden duyduğu ninniyi o söylüyordu şimdi de. Uzunca bir süre mırıldandı adam, sonunda kollarının arasında düzenli bir nefes bulduğunda durdu. Yavaşça kapadı gözlerini dünyanın en güzel uykusuna...
*************************************************************************
Ali bu arada rahat duramamış Hilal'in ailesine haber vermişti. Azize başta endişelense de Ali'nin iyi bir asker olduğunu düşündüğünden ona güveniyordu.
Hilal birkaç gün hatta daha uzun bir süre Gülçehre'nin gözetimi altında kalacaktı. Leon'da bu süreçte Hilal'in yanında olacağını söyledi Ali'ye. Tabii Ali Kemal ve Yıldız'ı hesaba katamamıştı.
Hilal'in kaçtığını öğrenen Vasili sinirden köpürmüştü. Bu Cevdet'in işine yarıyordu aslında. Kendi kızı zan altındayken, tehlikeli hareketler sergileyemezdi. Vasili olaylarla ilgilenmek için çıkmadan önce Cevdet'e ordu taarruz planını vermiş, stratejilerini belirlemesini istemişti. Kendi eliyle kendi sonunu yazdırdığından bir haberdi.
Cevdet her ne kadar içinden gelmese de Vasili'ye yaranabilmek adına ciddi anlamda işe yarar bir saldırı politikası geliştirmişti. Fakat aynı zamanda Yakup'a Ali Fuat Paşa'ya bildirmesi için bu politikanın panzehiri konumunda bilgiler yollamıştı. Şu an Türk Ordusu'nun elinde Yunan'ın İzmir ve çevresine bir aylık saldırı planları vardı.
Kuvva-i Milliye karşıtlarının Mirliva tarafından örgütlendiğini duyan Azize ve Ali Kemal Mehmet'i de alarak - Vasili'nin yeni göz boyaması. Hilal kaçınca Mehmet'i de bırakıp merhametli Yunan'ı oynadılar.- halkı uyarmaya çıkmışlardı.
Amaçları Mirliva'yı suç üstü yakalamaktı. Azize en büyük işbirlikçisiyle buluşacağını öğrendiğinde herkesi toplamış, durumu anlatmıştı. Ali Kemal ve Mehmet'te hatrı sayılır derecede insan getirmişti. Buluşma saati vurduğunda Mirliva'nın tepesine bindiler.
Kocaman masanın üstünde milletten orduya yardım diye topladıkları ne var ne yoksa saçılmış, iki taraf arasında paylaştırılıyordu. Halkı görünce her ne kadar inkar etseler de, onları dinleyen olmadı. İkisi de tam anlamıyla meydan dayağı yedikten sonra Türk mahallesinin girişine getirildiler.
'' Ey ahali! Kulak verin hele diyeceklerimize. Kuvva-i Milliye din düşmanıdır diyenler, bizi vatan haini ilan edenler bugün vatanı üç kuruşa satarken, milletten topladığı rızkı hiç utanmadan aralarında bölüşürken yakalandılar. Bundan sonra biliniz ki; Kuvvacıların hiçbir ferdi bu vatana ihanet etmez, milletin ematine göz dikmez, el sürmez. Kuvva'nın yegane amacı ve vazifesi vatanı düşmanın elinden kurtarmaktır. Bugün bu meydanda şahit olacaklarınız da ibret-i alem olsun. ''
Sessiz sedasız ölmem diyen Mirliva gerçekten de sessiz sedasız gitmedi bu hayattan. Üstünde kocaman hain damgası, kul hakkı, masum ahı, şehit kanıyla gitti. Şanlı bayraklı sancak yerine boynuna urganı reva gördü. Bu sonu kendi seçti, cezasını çekti.
Mirliva'nın ölümü İngiltere'yi de şoka uğrattı. Ellerindeki tek piyonda kendi pimini çok kolay bir şekilde çekmişti. Bu onların bir süre ellerini kollarını bağlayacak, Türk'ün ise çok işine yarayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVTÍO
ФанфикDayanacak gücüm kalmadığını hissettiğimde yerle buluşmam uzun sürmedi. O gitmişti, ben bitmiştim. Peki ya bizim hikayemiz?