-18-

251 23 33
                                    

'' Clarice! Clarice! ''

Clarice bir farenin sesi gibi kıkırdayarak kollarını ve bacaklarını daha çok içeri çekti. İçerisinde bulunduğu küçük tahta yuva, bahçedeki ahşap kilerin içerisinde onu daha ne kadar fazla saklar bilemiyordu. Etraf talaş ve demir kokuyordu, kilerin kapısının üzerindeki üçgen camdan giren ışık masanın üzerindeki demir aletlerle paslı küreğe vuruyordu.

'' Clarice! '' diyen sesini duyuyordu babasının, kilerin dışarısında bahçeyi aradığı belliydi. '' Tam üç saat oldu! ''

Üç saattir saklanıyor muydu yani?

Tabii ki aynı yerde durmuyordu, babasının bakmadığı anda başka yerlere kaçıyor ve ondan kurtuluyordu ama babası bunu biliyor muydu ondan emin değildi. Bir kere daha kıkırdadı.

'' Sanırım... nerede olduğunu... '' Babasının sesi kilere yaklaşır gibi gelmişti. '' ...biliyorum! ''

Aniden kapı açıldı ve Clarice yüzüne vuran güneş ışığıyla Matsuya'nın siluetini gördü. Eğer kıkırdamaya devam etmeseydi Matsuya büyük ihtimalle onu göremeyecekti ama Clarice sevinçle yerinden fırladı, odun kesme makinesinin kenarından sıvışıp kedi gibi babasının bacaklarının arasında dolandıktan sonra dışarı çıktı.

'' CLARICE! Buraya gel! ''

Matsuya onu kovalarken etrafta koşturmaya devam etti, üç saatte neredeyse yazlığın her yerini dolaşmıştı. Annesinin mücevher dolabına bile saklanmıştı ama babası onu her zaman buluyordu. Öyle bir yere saklanmalıydı ki, babası onu asla bulamamalıydı...

Bahçede koştu ve yazlığı yan evden ayıran büyük çalıların üzerinden atladı.

Yan komşularını tanımıyordu ama yazlıkları çok güzeldi ve bahçesinde bir sürü oyuncak vardı, ayrıca küçük bir oğullarının olduğunu öğrenmişti annesinden. Şimdi ise onu bahçede göremiyordu. Bu büyük bir şanssızlık olmalıydı.

Burada saklanabileceği bir yer yoktu. Açıkçası evlerine girmek çok kaba bir davranış olurdu, köpek kulübesi falan da göremiyordu. Babasının da hala kendi bahçelerinde onun peşinden dolandığının farkındaydı.

Arkasındaki büyük çınar birden sorunlarının çözümü oluvermişti.

Clarice ağaca tırmanmayı bilirdi, ona babası öğrettiğinde bir maymunun bile bu kadar hızlı tırmanamayacağını söylemişti. Belki de sekiz yaşındayken yapabileceği en iyi şey de buydu. Bu yüzden elini çınarın gövdesine atıp bir dal yakaladı ve ayağıyla kabuklu, tırtıklı yüzeyi bulup kendini yukarı itti. Evin boyu kadar olan çınarın en kalın dallarından birine ulaşana kadar hızla tırmandı.

Burada dallar ve yapraklar o kadar sıktı ki neredeyse yan çitin arkasındaki babasını göremeyecekti. Ama o oradaydı, hafif adımlarla etrafı dolaşıyor, " Acaba Clarice neredeymiş? " gibi çocukça laflar ediyordu.

Kıkırdadı.

Burada rahatı yerindeydi ama ağacın üzerinde karıncalar geziyordu ve büyük ihtimalle üzerindeki kıyafetler tamamen toza toprağa bulandığı için annesi bundan hiç de hoşlanmayacaktı. Yine de buna değerdi. Babasının onu istese saniyesinde yakalayacağını biliyordu ve onu böyle oyalamak çok hoşuna gidiyordu.

Bütün hava sessizliğe boğulduğunda Clarice babasının ve ağaçlarına tırmandığı yeni komşularının kendisini duymamaları için nefesini bile tutmuş sayılırdı.

Ama başarısız oldu.

" Hey- "

Clarice arkasında duyduğu sesle kısık bir çığlık attı ve neredeyse dengesini kaybedip yere düşüyordu ama yanındaki dala sıkıca tutunup bir sürü yaprağın haşırdamasına neden olarak kendisini sabitledi. Bir ağacın tepesindeydi. Kim konuşmuştu ona, kuşlar mı? Hayaletler mi?

ÖLÜM MUCİZELERİ || miraculous ladybugHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin