TOPRAK
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda kolumda yatan güzelliği uzun uzun izlemek için kendime zaman bulmuştum. Krem rengi çarşafta uzanan kızıl saçlarıni gözlerimle okşadım. Her telini tek tek kazıdım kalbime. Yüzünün çillerini saydım yeniden. Beyaz yüzüne düşmüş bir iki tel saçı onu uyandırmadan almayı başardım. Sonra da bir öpücük gönderdim her hücresine.
Günaydın güzeller güzeli sevgilim.
Bugün büyük gündü. Bugün artık ona benimle aynı evi sonsuza kadar paylaşmayı isteyip istemediğini soracaktım. Planım zaten hazırdı. Bir süredir sürekli kafamda dönüp duruyordu. Arya benim diğer yarımdı ve ben artık zaman kaybetmek istemiyordum. Onun her an yanımda olması gerekiyordu. Sabah uyandığımda gördüğüm ilk yüz olmalıydı.
_Hayatım.
_ Günaydın sevgilim. Ne kadar da çirkin uyuyorsun sen öyle? Sana bakamıyordum tam da.
_ Bu kibarlığınızı neye borçluyuz acaba?
_ Karnımda ziller birbirine girmiş durumda. Kırmızı alarmmm. Acıktım.
_ Neden beni uyandırmadın ki hayatım. Hemen hazırlıyorum. Ne istermiş bakalım benim sevgilim?
_ Yanağından bir ısırık alsam bana yeter aslında ama yanında güzel bir çayını da içmek isterim tabii.
_ O zaman bana yardım etsen iyi olur.
_ Hay hay hanımefendi. Buyrun sizi önden alalım.
Beraber daha önce de kahvaltı hazırlamıstık. Ama bugün o kadar heyecanlıydım ki her şey daha da güzel geliyordu bana. Her gece artık yüzüğe bakarak uyumak zorunda kalmayacaktım. Yüzüğün sahibi burada olacaktı çünkü.
Ekmekler doğrandı, yumurtalar tamam, domatesler tabakta ve olmazsa olmaz çayımız da demlenmek üzere. Ve masada bana bakan hayran dolu gözler. Güzellik ne kadar da bana benziyorsun sen böyle. Ben de sana hayranım!
_ Hanımefendi fark etmedim sanmayin bir süredir beni izlemektesiniz. Fakat beni böyle tavlayamazsiniz! Zira buralarda sizin gibi hanımlar hep olur. Rica ederim bana böyle bakmaktan vazgeçiniz. Yoksa kalbimi çakmak mı istiyorsunuz?
_ Pek muhterem beyefendi. Sizi rahatsız ettiğim için bağışlayın ama bu nacizane kalbimi de size vermek istiyorum. Ama ilk önce kahvaltııııı! Hadi hayatım ya çok acıktım ben.
_ Sonra derler ki erkekler romantik değil!
_Ama hayatım yaaa.
_ Hadi bir çay koy da barışalım.
Kahvaltımızi yapmaya başlamıştık. Heyecandan içim kıpır kıpırdı. Ben ilk defa böyle oldum ya. Yemek yiyesim gelmiyor ki şimdi de. Her şey istediğim gibi olursa çok güzel bir evlenme teklifi olacaktı.
Kahvaltımızi bitirdikten sonra dışarı çıkmıştık. İlk önce Arya'yı iş yerine bırakacaktım. İkindin iki öğrencime dersim vardı. Onları bitirdikten sonra evlenme teklifi için hazirliklarimı kontrol edecektim. Veeee sonraaa. Sakin Toprak sakin. Nefes al. Nefes ver. Evet iyiyim.
_Ah akılsız başım! Evin anahtarını kapının üzerinde unuttum.
_ Sabahtan beri aklın bir karış yukarıda zaten. Hadi alıp gelelim.
_ Yok yok hayatım sen beni ilerdeki köşede bekle. Ben bir koşu hemen alır gelirim.
_ Tamam hayatım. Dikkatli git düşme.
Koşmaya başlamıştım. Arya'yı çok fazla bekletmek istemiyordum. Bugün onun için çok güzel olmalıydı. Arya'dan uzaklığım sokaktaki üç ev kadardı. Ve bir ses duydum. Arabanın lastikleri asfalta acı bir feryat ettirmişti. Uzun ve keskin bir feryattı bu. Her saniyesinde içimden bir parçayı kesip koparan ses sonunda susmuştu. İnsanların sesleri geliyordu şimdi de kulağıma. Koşan insanlar. Adım sesleri beynime birer darbe indiriyordu hepsinin. Ayaklarımı hissetmiyordum. Pamukların üstünde olabileceğim kadar yumuşaktı yer. Az önce koşarken yere sağlam basmama yardımcı olan bu ayaklar artık bedenimi taşımıyordu. Kalbim duracakti. Kafamı geriye çevirdiğimde görmekten korktuğum şeyi düşündükçe bir el boğazımı daha da sıkı sariliyordu. Nefes alamıyorum!
Ve kafamı geriye çevirdiğimde Arya'nın bana "Dikkatli git. Düşme " dediği yerde bir kalabalık vardı. Az önce bir kedi filan çarpılmis olmali di mı? Arya da kediye bakıyordur. Üzülür çünkü Arya kediye bir şey olsa. Kalabalığa doğru iki üç adım daha yaklaşmıştım. Az önceki feryadı çıkaran lastiklerin olduğu araba kalabalığın hemen yanındaydı. Üstünde kanlar vardı. Camı tuzla buz olmuştu. Bir kedi bunu yapabilir miydi? Araba hareket mı ediyordu öyle¿ Kalabalık arabaya doğru dönmüştü ama artık çok geçti. Araba az önce ki feryadı yine çıkarttı ve yola koyuldu. İnsanlar yeniden az önceki yerlerini almışlardı. Kimi telefonla kimi de birbiriyle bir şeyler konuşuyorlardı. Daha da yaklaşmıştım şimdi onlara. Yerde kanlar içinde yatan bir şey vardı. Başının bir kısmı kanlar içindeydi. Yüzünü seçmek imkansızdı çünkü çok çok fazla kan vardı. Arya da görmüş muydü acaba kazayı ? Ne kadar çok korkmuştur şimdi kimbilir. Nerede ki sahi ? Bir iki adım daha yaklaşmayı başarmıştı ayaklarım. Kırmızılık içinde az da olsa belli olan bir tutam kızıllık vardı. Ala karışmış al bir tutam saç. Kalabalığın içindeydim artık bende. Yavaş yavaş insanları itip ona yaklaşmaya başladım. Yere çöktüğümde pantalonumun dizlerini ıslatacak kadar kanın içindeydim. Yüzü gözükmüyordu. Çok kan vardı. Ellerimle yüzüne düşen saçları çekmeye başladım. Arya olsa böyle yapardı. Beyaz ten artık kırmızıydı. Elleri ve kolları cansızdı. Elini elime aldım. Ve kafamı yukarıya kaldırdığımda insanların bakışlarını gördüm. O bakışlarda acımayı gördüm. Neye acıyorsunuz siz öyle ? Yeniden gözlerimi ona çevirdim. Kandan sadece görebildiğim kirpikleri vardı. Bana bakarsa diye gözlerimi hiç ayırmadan ona bakmaya başladım. Yanaklarımı yakan sıcak bir damla şimdi ellerimizin üzerine düşmüş bu cansız elleri ısıtmaya çalışıyordu ben gibi. Beni ne ısıtacak şimdi ?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR EYLÜL MASALI
Novela JuvenilSusuz, çöllerde yürüyoruz hepimiz. Belki bizi dinlendiren bir kervansaray buluruz umuduyla.