Bilirsiniz, hayat öyle kolay değildir. Hele ki acıyı iliklerine kadar hisseden bir insan için hiç kolay değildir.
Ve bildiğiniz kadar bilemezsiniz ki insanlar ölür. Kimisi intihardan, kimisi ölümcül bir kaza yüzünden, kimisi ise vahşi bir cinayete kurban gitmekten ölür. Zor, çok zor. Yaşamak, ölmekten daha zor.
Omuzlarındaki yükler, kalbindeki isimler, aklından çıkmayan o deli saçması anlar ve daha çoğu. Daha bir çoğu.
Bazen de işte bunlar öldürür insanı. Bi çare yaşamaya çalışmaktan yorulur. Ölmelidir. Ölecektir. Ölmüştür.
Yorgunum ve ağrılar. Kaan Boşnak'ın da dediği gibi kırıklarımız var. Eziklerimiz, çiziklerimiz. Ve ölüşlerimiz, ölümlerimiz. Hep ruhani.
Uyanmak, sanki mezarımdan çıkacakmışım gibi zorlamıştı beni. Ekin yoktu. Kokusu yoktu. Koca bir boşluk. Yatağın diğer tarafı bozulmamıştı bile.
Dün geleceğini söyleyip gitmişti ve ondan hala haber alamamıştım.
Bugün dönüyorduk ve benim Sevgi ile buluşmam gerekiyordu.
Bir iki bişeyler atıştırdıktan sonra daha fazla zaman kaybetmeden üstüme rahat yazlık kıyafetler giyip Deniz'in arabasını ödünç alarak buluşacağımız kafeye sürdüm.
Oraya vardığımda Sevgi'yle hasret giderdik ve Deniz'le ilgili konuştuk.
Deniz'i çok seviyordu. Unutamamıştı. Deniz'in istediği konuşmayı yapmıştım ve kahrolmuştu. Büyük bir hayal kırıklığı içindeydi.
Benim ise aklım hala Ekin'deydi. Hattı hala benim telefonumda takılıydı. Çocuğun telefonunu da kırmıştım. Mal gibi hissediyordum.
Sevgi'yle ayrılıp Deniz'in arabasına bindiğimde telefonum çaldı.
Bilmediğim bir numara arıyordu. Açıp kulağıma koydum ve telefonu omzumla tutarken arabayı çalıştırdım ve otoparktan çıktım.
"Alo? Kimsiniz?"
"Benim, güzelim." Ekin'in sesini duyduğumda arabayı birden durdurdum ve arkada ki araba Deniz'in arabasına arkadan vurdu.
Ben şiddetli bir çığlık atarken telefonun diğer ucundan Ekin nolduğunu, nerde olduğunu, iyi olup olmadığımı falan soruyordu ve ben şoka girmiş bir şekilde arabadan inip arabanın arkasına baktım.
Hasar büyüktü ve Deniz beynimi patlatacaktı.
Arabaya gidip açık bıraktığım telefonu kulağıma koydum. Ekin deli gibi bana bağırıyordu.
"Ekin burdayım. Kaza yaptım. İyiyim." Arabanın aynasına baktığımda kafamı nereye çarptığımı bile hatırlamıyordum ama saçlarımın arasından kanlar çeneme doğru süzülüyordu.
"Emin misin? İyi misin? Bişeyin var mı? Nerdesin? Geliyorum?"
Telefonu kapattım ve konum attım. Sonra arabadan inip arkada ki çocuğun yanına indim.
"Kızım, napıyorsun sen ya? Arabanın haline bak. Bunu karşılamak zorundasın, biliyorsun değil mi?" Kafamı salladım.
"Para sıkıntı değil. Arabanızı eski haline döndürmek için yeterince yardım edeceğime söz veriyorum. Yeter ki siz şikayetçi olmayın." Çocuk kafasını samimi bi şekilde sallayıp onayladığında yanımızda hızla bi araba durdu.
"Alnın fena kanıyor bu arada." Çocuk kanayan yere peçete bastırırken teşekkür ederek elinden aldığım an yanımızda Ekin belirdi ve çocuğu iterek benden uzaklaştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKİM
Teen FictionKaybedecek hiçbir şeyleri olmayana kadar yenildiler, birbirlerine yenik düşene kadar kaybettiler. Bu his o kadar tarifsizdi ki, onlara kalan son şey sadece tek bir cümleydi. "Seni sonsuza kadar seveceğim."