20.Bölüm

3.1K 136 140
                                    

Bir insan aynı anda iki duyguyu yaşayabilir miydi? Ah evet, bu bensem yaşanırdı. Şuan hem çok mutlu hem çok üzgündüm. Neden mi?

Üzgün olmamın sebebi:
Sehabe'nin askere gitmesiydi. Onu uzun bir süre canlı göremeyecektik. Ve en önemlisi saçını asker traşına vurdurmuştu. Tabiki kısa saç ona yakışmıştı ama onun o saçlarını çok seviyordum.

Mutlu olmamın sebebi ise:
Askere giderken iki tane şarkı yapmıştı.

1.) Özür dilerim
2.) Beraber olsaydık. Bu şarkısını Yeis Sensura ile düet yapmıştı.(Yeis Sensura öz kardeşi olur.)

Bana bu dünyada huzur veren iki ses vardı. Ekin'in ve Sehabe'in sesi. Sehabe'nin bir şarkısı beni alıp başka bir yere götürüyordu. Harika bir sesi vardı. Sehabe'nin sesi harika, muhteşem bir şeydi.

Ekin sesi ise tek kelimeyle HUZUR idi. Koca bir huzurdu. Sadece onun verebileceği bir huzurdu. Bu Ekin'in huzuruydu.

Okuldan geldikten sonra Denizle bize gittik ve Sehabe'nin yeni kliplerini defalarca izledikten sonra şarkıları telefonlarımıza indirdik ve bıkana kadar dinleyeceğimize söz verdik. Deniz erken gitmişti çünkü bir kızla randevusu mu varmış neymiş ona gidecekmiş. O gidince bende Ada'yı aradım. Onu aradım çünkü onu biraz ihmal etmiştim ve bana dargındı. Telefonu açtığında ses vermedi.

"Alo Ada?"

"Ne var?" Ah evet, kesinlikle kızmıştı.

"Sadece buluşalım diyecektim?" Cevap vermesini beklerken birden telefondan 'dıt dıt' sesleri gelince telefonu geri çektim ve bir süre telefona saf saf baktım. Telefonla bakışmakta güzelmiş.

Sıkılarak kendimi yatağa attım. Uyuyabilirdim sanırım. Evet, yorgundum uyuyabilirdim. Gözlerimi kapattıktan sonra düşünmeye başladım.

Çağrı'yla Ekin'in arasında geçen sorun bu kadar büyükse ve beni Ekin'in değer verdiği biri sanıyorsa ki ben bundan pek emin değildim. Neden bana zarar vermiyor ya da öldürmüyordu? Bunun sebebinin beni sevmesi olduğunu düşünmüyorum. İnsan sevdiğine zarar verebilir miydi? Ama Çağrı bana kesinlikle zarar vermişti. O gün bana tecavüz etmeye çalışmıştı. Belki Ekin gelmeseydi bu amacı gerçekleşecekti. İçim ürpererek yana döndüm ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Korkuyordum ve eminim bunu Ekin'e söyleyemeyecektim. Çünkü dalga geçebileceği bir şeydi.

Ekin'in Ağzından:

Acaba yapmalı mıydım? Yine odasının her zaman açık bıraktığı penceresindena girsem mi? Onu şaşırtarak dudaklarına bir öpücük koysam ve kızardıktan sonra onu gıcık etmek için dalga geçsem mi? Aslında şu an onu görmek çok iyi gelirdi. Hatta belki öpmekten ileri gidebilirdim. Sonuçta o yanımda olduğu için benimle birlikte olmak isteyen kızlarla görüşmüyordum. Onun için böyle şeyler yapıyordum ve kesinlikle bir karşılığı olmalıydı. Ve bu karşılığını alacaktım. Evet, kesinlikle alacaktım.

Bahçelerine girdikten sonra İlkim'in penceresinin olduğu tarafa geçtim ve demirlerden tutunarak yukarı çıktım.

Evet cam yine açıktı. Camı ittim ve içeri girdim. Gözlerim İlkim'i aradığında yatakta bir şeyler mırıldanarak uyuyordu. Hemen camı kapatıp yanına gittim. Boncuk boncuk terlemişti ve 'hayır' kelimesini sayıklayarak kafasını bir sağa bir sola döndürüyordu.

Yüzünü tuttum ve sabitledim.

"İlkim." Hayır böyle olmayacaktı. İsmini tekrarlıyordum ama duymuyordu. Kendine gelmesi gerekiyordu çünkü ne gördüğünü bilmiyordum ama bir kabus gördüğünün farkındaydım. Onu bırakmadan kucağıma aldım ve penceresinin önüne otutturdum. Belki temiz hava iyi gelirdi. Sayıklamalar kesildi ve gözlerini yavaşça açtı. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Nefesini düzene sokmaya çalıştı. Sakinleştiğinde ne gördüğünü sormalı mıyım yoksa sormamalı mıydım? Sanırım sormayacaktım. İsterse kendi anlatırdı. İstemezse bende zorla anlattırmayacak, o kabusu ona tekrar hatırlatmayacaktım.

Parlayan gözleri şuanda korkuyla bakıyordu. Kocaman olmuş gözleriyle bana döndükten sonra gözleri doldu ve bir damla yaş yanaklarından süzüldü. Ağlamak istiyordu. Bir boşlukta değilde belki benim kollarımın arasında ağlamak isterdi.

Ağlamamak için dışarıya bakıyordu, belkide benim onu ağlarken görmemem için kafasını pencereye çevirmişti.

Ağlamasına daha fazla dayanamadan kollarımı küçük ve cılız bedenine sararak ayağa kaldırdım. İlk önce ne yaptığımı anlamayarak afallasa da sonradan o da narin kollarını boynuma doladı. Benden biraz kısaydı ama boynuma yetişebiliyordu. Hıçkırıklarını serbest bırakırken saçlarını okşuyordum. Saçlarının kokusu vanilya kokusu gibiydi. Aynı annem gibi kokuyordu. Annem gibi neşeliydi. Annem gibi güzeldi. Ama şu anda neşesi yoktu. Asla neşesini yitirmesini istemiyordum.

Tek hamlemde küçük bedenini kucağıma aldıktan sonra hala hıçkırıklarını duyabiliyordum. Rüyasında bu kadar kötü olabilecek ne görmüştü?

Yatağa yatırdıktan sonra yanına yattım ve üstüne yorganı örttüm. Vücudu bana dönük değildi ama hala ağladığını titrediğinden anlayabiliyordum. Arkasından beline sarıldım ve kafasının üstünden yüzüne baktım.

"Böyle mi ağlamak istersin yoksa be- " Hafif gülümsedim çünkü ben sözümü tamamlayamadan birden bana dönmüş, kafasını göğsüme gömmüş, kollarını bedenime dolamış ve ağlaması daha da şiddettlenmişti. Kollarımla onu daha sıkı sardım ve kafamı yastığa tekrar bıraktım. Bir elim saçlarını okşarken bir elim de sırtını sıvazlıyordu. Yavaş yavaş hıçkırıklarını dindiriyor ve ağlamayı kesiyordu. Sonunda biraz rahatladığını düşündüğümde bir şeyler demekten kendimi alamadım.

"Şimdi daha iyi misin?" Kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra saçlarının arasına bir öpücük kondurdum. Kafasını kaldırdı ve ağlamaktan şişmiş gözlerini yüzümde gezdirdi. Gözleri hala nefes kesiciydi. Gözlerinin şişmiş olduğunu fark edince birden kafasını aşağı çekti ve yüzünü kapattı. Elimle yavaşça çenesinden tuttum ve kaldırarak yüzüme bakmasını sağladım.

"Gözlerim şişmiştir, bakma." Mızmızlandı ama izin vermedim. Gözlerine bakmak o kadar huzurluydu ve sanırım ben bunu yeni keşfetmiştim. Yavaşça yüzüne yaklaştım ve yine yavaşça öpmeye başladım. Bir iki saniye sonra o da acemice karşılık veriyordu. Ama karşılığımı bugün alamayacağım belliydi.

İlkim'in Ağzından:

Öpüşü hızlandıkça bende ona göre elimden gelenin en iyi şeklinde karşılık veriyordum. Olduğu kadar artık.

Nasıl içeri girmişti bilmiyordum ama iyi ki buradaydı. İyi ki vardı.

Dudaklarımdan ayrıldı ve bedenimi daha sıkı sararak saçlarımı okşamaya başladı. İşte bu benim için en iyi şeydi şu an.

Onun bana sarılması ailemi kaybettiğim yangını tekrar rüyamda gördüğümü unutturmuştu.

İLKİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin