I wanna take you somewhere so you know I care. But it's so cold and I don't know where...
🍉
Ağzımdan büyük bir oflama çıkarken belimi arkaya doğru uzatıp gerildim. Gönderilen taslak hikayeye o kadar çok odaklanmıştım ki, hiç pozisyonumu değiştirmeden okumuştum. Eh, bu da belimin tutulması içim büyük bir sebepti. Saate baktığımda akşam beşe geldiğini gördüm. Neredeyse bir saat önce eve gelmiştim. Zaten bu gün hafta sonu olduğu için erken çıkmıştık. Açık olan müziğin sesini biraz yükselttim ve gülümsedim. En sevdiğim şarkılardan biriydi. The Fray, Never Say Never.
Bir anlığına aklıma iki gün önce gittiğim kafe gelince kendi kendime kıkırdadım. O kafeye tekrar ve tekrar gitmek istiyordum. Neden olduğunu bilmiyordum sadece içimde o kafeye karşı sıcak bir his vardı. Ah, birde Harry'ye karşı. İki gün önce benim masamda, karşıma oturmuştu. Ve evet söylediği gibi günün sonunda numaramı alabilmişti. Ama hiç mesaj atmamıştı ya da aramamıştı. Mesaj beklediğim için falan değil ama eğer arkadaş gibi konuşamayacaksak neden numaramı aldığını merak etmiştim.
Kirpiklerimi kırpıştırdım ve önümdeki taslağa tekrar odaklanmaya çalıştım.
🍉
"Hayır Perrie!" Bir kez daha bağırdım ve kucağımdaki yastığı fırlattım. Perrie yastıktan hızla kaçıp kahkaha attı.
Tam gülmemesini söyleyecektim ki telefonum çaldı. Perrie'de susarken uzanıp sehpadaki telefonumu aldım. Arayan ismi görünce bir an şaşkınlıkla yutkundum. Ama yine de cevapla tuşuna dokunup konuştum.
"Efendim?"
"Şey... Merhaba Angel." Harry'nin boğuk ve duraklayan sesi dudaklarımın yukarıya kıvrılmasını sağlarken cevapladım.
"Merhaba Harry."
Karşı taraftan kıkırdayan sesini duyduğumda gülümsemem büyüdü. Sonra, hafifçe inledi ve konuştu. "Tanrım! Bu işlerde berbatım! Şey, sadece akşam bir işin var mı diye soracaktım?"
Hızlı bir şekilde kurduğu cümlelerle durakladım. İkimizden de ses çıkmadığını fark ettiğimde boğazımı temizleyip konuştum. "Evet. Yani, akşam boşum."
Harry rahatlamış gibi bir nefes verdi ve konuştu. Bir anlığına konuşurken gülümsediğinden emin oldum. Ve bunu hayal etmekten kendimi alıkoyamadım.
"Tamam o zaman, bana evinin adresini mesaj atarsan seni alırım?" Soru sorar gibi çıkan sesine karşın kıkırdadım ve onayladım.
"Tamam, görüşürüz." O da benim verdiğim tepkiye güldü ve konuştu. "Görüşürüz."
Telefonu kapatıp kanepeye attım ve gülümsemeye devam ettim. Perrie'den gelen kahkahayla ona döndüm. Kaşlarını oynatırken bağırdı. "Evet! Randevun var değil mi!"
Gözlerim büyürken bağırdım. "Ne hayır! Bir randevu falan değil! Sadece dışarı çıkacağız!" Perrie beni dinlemedi ve ayağa kalkıp saçma sapan dans hareketleriyle dans etmeye başladı.
Kollarımı göğsümde birleştirerek durdum. Tamam, bu gerçekten bir randevu falan değildi. Yani sonuçta sadece dışarı çıkacaktık. İç sesim 'bu bir randevu!' Diye bağırınca ofladım. Hayır bu bir randevu falan değildi.
🍉
Harry, bana dönerken ellerini pantolonunun cebine soktu. Bu sevimli hali gözlerimin sürekli üzerinde gezinmesini sağlıyordu. Bir an hızla bana döndü ve konuştu. "Üşüdün değil mi?"
Kaşlarım hafifçe çatılırken konuşmak için dudaklarımı araladım ama Harry izin vermeyerek hızla üzerindeki montu çıkarttı. Elindeki montu omuzlarıma yavaşça bıraktı. Kaşlarımın çatıklığı düzelirken kendimi gülümserken buldum.
"Teşekkür ederim." Harry, utangaç bir şekilde gülümseyip kafasını salladı. Tanrım, biliyorum gözlerimi gamzelerinden çekmeliyim. Ama yapamıyordum!
"Bu taraftan." Harry eliyle sağa dönen yolu işaret etti. Kafamı sallayarak onayladım.
Beni evden almıştı. Arabaya bindiğimde nereye gittiğimizi sormuştum ama söylememişti. Şimdi ise karanlık ve küçük bir yoldayız. Biliyorum, Harry'yi tam olarak tanımadığım için bu karanlık yolda onunla yürümekten korkmam gerekiyor. Ama tam tersi, yanımda Harry olduğu için korkmadığımı hissediyordum.
"Geldik." Harry'nin sesiyle karşımızdaki kulübeye benzer yere baktım. Dışı siyah kiremitle döşenmişti ve kapının önünde bir sürü çiçek ekiliydi. Gülümseyerek yürümeye devam ettim. Güzel görünüyordu.
Harry, yanımdan geçerek elindeki anahtarla kapıyı açtı. Bana dönüp önden ilerlemem için elini uzatınca gülümseyerek geçtim. Burası gerçekten bir kulübeydi sanırım. İçeride iki kanepe ve büyük minderler vardı. Kanepelerin hemen arkasında da ufak bir mutfak. Yerde küçük bir kilim vardı ve tam ortada da siyah tahta bir sehpa.
"Beğendin mi?" Harry'nin sesiyle gözlerimi ona çevirip hızla konuştum. "Evet! Burası çok sevimli görünüyor!"
Harry güldü ve elini sırtıma koyup yürümem için beni yönlendirdi. Kanepelere oturmak yerine oldukça rahat görünen büyük minderlerden birine oturdum. Harry'de aynısını yaparken gülümsedim.
"Buraya sık sık gelirim. Kafamı dinlediğim ve dinlendiğim bir yer."
Yutkundum ve gözlerimi bir kez daha etrafta gezdirip tekrar Harry'ye döndüm. Gerçekten huzur verici bir ortam vardı. Gözlerim bir anlığına Harry'den kayıp sehpanın üzerindeki fotoğraf makinesine takıldı. Gülümseyerek makineye uzandım ve hızla aldım.
"Çok güzel." Harry konuşmamla kıkırdadı. Kendimi bildim bileli fotoğraf makinelerine bir hayranlığım vardı.
"Artık, bu makinede senin de bir sürü fotoğrafın olacak sanırım."
Kaşlarım yukarıya kalkarken hızla Harry'ye döndüm. Gülümseyerek omuzlarını silkti ve konuştu. "Birbirimizin etrafında olacakmışız gibi görünüyor."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Only Angel // h.s
FanficGözlerim senin gözlerine kenetlendiği an bir şey olduğunu biliyordum. Bir şey vardı biz, 'biz' olacaktık. 🧚♀️1-Harry