Bölüm 11

663 65 6
                                    


''İsimsiz Yazar'ın Andrew olduğunu düşünmüyorum.'' Dedim Emma'ya derin bir iç çekerek. ''Biliyor musun? İyi ki de o değil. Benim aşık olduğum adam kızlara bir malmış gibi davranan biri olamaz.'' Diye sitem ettim.

Olan biteni Emma'ya anlatmıştım, şaşkınlıktan küçük dilini yutacak dereceye gelen Emma tam yorumunu yapacakken ''Aşık olduğun adam da kim?'' diyerek Andrew konuşmamıza dahil oldu.

Daha doğrusu, kendisini konuşmamıza dahil etti.

''Sana ne bundan?'' dedim gözlerimi devirerek. Şu sıralar çok sık gözlerimi devirmeye başlamıştım.

''Aa, çok ayıp Betty Cooper.'' Dedi işaret parmağını havada sallarken. Dilini şaklattı, ''Mesajıma cevap vermedin.'' Dedi dudaklarını sarkıtarak. Tavırları beni kendinden daha da iterken, iğrenerek konuştum. ''Değer görmedim.'' Dedim kısaca. Çıkışmama şaşırarak, dudaklarını aralamış konuşacakken Emma araya girdi. ''Özel bir şey konuşuyoruz, gider misin?'' dedi kibarca. Ortamı kızıştırmak istememişti anlaşılan. Bana kalsa, Andrew'le kavga dahi edebilirdim.

''Pekala, pekala. Sakin kızlar!'' dedi Andrew sırıtarak. Ve iki elini havada sallayarak geri geri yürürken, bize veda etti. Tekrar gözlerimi devirip Emma'ya döndüğümde sırıtyordu. ''İyi ki de onun olmadığını düşündüğün konusunda emin misin? Biraz hoşlanmış gibisin.'' Dedi omzunu omzuma vurarak.

''Elbette hayır!'' diye karşı çıktım. Ondan hoşlanmış olmam imkansızdı, kendimi tanıyordum. Hislerimi ne kadar kontrol edemesem de bir şey hissediyorsam bunu tanımlayabiliyordum. Ve Andrew'e karşı hissetiklerim kesinlikle tiksinçlikti.

''Pekala, bebeğim.'' Dedi Emma göz kırparak.

*

Söyle,

Yazdığım dizelerin hiç mi anlamı yok?

Söyle,

Bestelediğim şarkılar hiç mi ruhuna dokunmuyor?

Söyle,

Gözlerimdeki duyguyu hala mı tanıyamıyorsun?

İsimsiz Yazar, yazım tarzını birden bire değiştirmişti. Bu değişiklik herkes tarafından fark edilmiş olumlu tepki almıştı. Zaten o, ne yapsa beğeniliyordu ve bu da her zamanki gibi beğeni kazanmıştı. Suratım asık, gözlerim her zamanki gibi dolu dolu gazeteyi elimde tutuyordum. Onun ölen sevgilisinin ardından bir başkasına yeniden aşık olabilmesi, onun adına mutluluk verici bir şeydi. Ancak benim açımdan, umutlarımı tamamen söndürmemi sağlıyor ve bizi daha da imkansızlaştırıyordu.

Elbette ki amacım onunla sevgili olmak değildi, ben onu 'sevgili' olmak adına sevmiyordum. Onun ruhuna, yadsınamaz bir şekilde gerçek duygularına, yalın sözlerine aşıktım. Fakat insan, aşkının tamamen imkansız olduğu gerçeğiyle yüzleşmekte zorlanıyor.

''Senin yanına her zaman 'ağlama' diyerek mi geleceğim?'' Okulun bahçesinde, bankta tek başıma oturuyordum. Şu ana dek. Yanıma oturan Jughead'e döndüm.

''Maalesef.'' Dudakları yukarı kıvrıldı. Beni güldürmek adına, dudaklarımın kenarından tutup yukarı doğru çekti. Güldüm.

''İşte bu! Sahte gülücüklere katlanamam. Hele seninkilere hiç...'' dedi. Daha geniş güldüm. ''Hadi bana kendin hakkında bir gerçek söyle.'' Aklıma düşenleri bir bir önüne seriyordum.

''Hımm,'' Düşündü kısa bir süre. ''Sahtelikten, yalandan hiç hoşlanmam.Böyle bir şey fark ettiğimde derhal uzaklaşırım o ortam yahut kişiden.'' Dedi.Başımı salladım. İsteğimi karşılıksız bırakmaması beni sevindirmişti, tanıştığımdan bu yana Jughead bana karşı tavrını çok değiştirmişti.

Öyle ki, çok yumuşak davranmaya bile başlamıştı. Önceden sert davranır, duygularımı umursamadığını hissettirirdi. Şimdi ise, kendinden önce beni düşünüyor gibiydi.Beresini çıkardı, elini saçlarından geçirdi ve beresini geri taktı. Bu hareketini ezberlemiştim artık. Bunu, gergin veya heyecanlı anlarında yaptığı gerçeği de gözümden kaçmamıştı. Şu an onu geren veya heyecanlandıran şey ne olabilirdi? Yahut ben yanlış yorumluyor olabilirdim.

''Sıra sende.'' Dedi yumruk yaptığı eliyle omzuma vurarak.

''Peki, bir bakalım...'' dedim. ''Küçükken babama öylesine aşıktım ki, annemden dahi onu kıskanırdım. Geceleri gizlice odalarına girer, yatakta aralarına yatar ve orada uyurdum. Sabah babamın saçlarımı okşamasıyla uyanır ve mutlu olurdum.'' Dedim gülümseyerek. Birden geçmişime dönmüş gibi hissetmiştim. O günleri çok özlemiştim.

Şimdi ise babamla neredeyse hiç konuşmuyorduk. Beni görmezden geliyor ve ben eve geldiğimde direkt çalışma odasına veya yatak odasına çıkıyordu. Akşam yemeklerini de çalışma odasında yiyor, annem ve beni daima yalnız bırakıyordu. Sebebini bilmiyor, anneme sorduğumda ise yanıt alamıyordum.

''Benim hiç babam olmadı.'' Dedi Jughead. ''Annem de,'' diye devam etti. ''Ben yetimhanede büyüdüm.''

Aman Tanrım. Resmen aile saadetimizi Jughead'e anlatıp yarasına tuz basmıştım. Söylediklerimden ötürü pişman olmuştum ve bunu dile getirmek adına konuşacakken beni susturdu ve ''Lütfen bir şey söyleme, yüzüne vurmak için söylemedim. Bil diye,'' dedi. ''Bil diye söyledim. Sorun yok, bu beni üzmüyor.'' Kendini açıklama gereği hissetmiş olmalıydı. İçimi biraz olsun rahatlamıştı.

Elini tuttum, hiçbir şey söylemeden gözlerinin içine baktım. Bu hareketim ona acıdığımdan ötürü değildi. Tamamen içimden gelerek davranıyordum.

Burukça gülümsedi. Uzun bir süre sessizce birbirmize, gözlerimizi asla kaçırmadan baktık. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İsimsiz Yazar|Bughead|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin