XI: İsyan Dalgası

864 129 12
                                    

Ve felaketin haberi Kötükullar arasında hızla yayıldı.

Halk Ulu'nun uyandığını anladı, ortalık kızışacak. 'Neden' diye soracaklar bize, 'Neden bunca sene gizlediniz onu?' Onlara verecek cevabımız olmayacak.

Seçkinler bile Ulu'nun bedeninin bizim laboratuvarımızda saklı olduğunu bilmiyordu. Bu bir devlet sırrı, sadece başkanlara söyleniyor.

Ben Erina, sırrın ipini elimden kaçırdım.

Ben Erina, artık ölmüş sayılırım.

. . .

Nefesimi topladıktan sonra, "Sayın Ulu, sizinle birlikte olmak çok büyük bir mutluluk" dedim.

Yüzünü ekşitti. "Ne?"

"Yanlış bir şey mi söyledim?"

"Evet, bir yanlış var. Benim adım Ulu değil, Rae. İkincisi bana sayın demek zorunda değilsin. Sen benim arkadaşımsın."

Öyle bir gülümsedi ki, neredeyse havaya uçacaktım. Zamanında insanların niye ona hayran olduğunu şimdi anlıyordum.

"Size yalan söylemişler," dedi Ulu, pardon, Rae. "Ben başkan olmadım. Hiç dünya dolusu hayranım olmadı. Dünya barışı için projeler üretirken kaçırıldım. Kimsenin çığlığımı duymayacağı söylendi bana, ismimin sonsuza dek unutulacağı. Ben kendi halinde üniversiteli bir gençten başka hiçbir şey değildim Belda. Sadece, bir deneye kurban gittim. Bilmiyorum, bunca yalanı nasıl uydurdular? Seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim. Sadece evime dönmek istiyorum. Ama galiba artık mümkün değil."

İçini çekti. Gözlerinde donuk, nemli bir bakış vardı.

"Bu kıyafeti sevmedim. Üzerimi değiştirebileceğim bir yer yok mu?"

"Maalesef..." dedim. "Üzerinizde bir şey yok hem. Seçkin zannedecekler o kadar. Çünkü bunlar Sanat Efendilerinin resmi kıyafetleri."

"Sanat yaptıklarına eminsin değil mi? Gay bar işletiyor olmasınlar?" dedi, sonra kendi kendine güldü. Neye güldüğünü fazla anlamamıştım. Seçkinlere benzemek hoşuna gitmiş olmalıydı, ya da benim anlamadığım ince bir espri yapmış olabilirdi. Sonra ciddileşti.

Sana bir şey sormak istiyorum Belda, dedi Rae. "Anlattıklarına göre, bütün ülkeler yok olmuş. Peki, ne var Ulukara dışında? Çok merak ediyorum. Ormanlar mı? Kıraç topraklar mı? Başka medeniyetler mi?"

"Hiç düşünmedim." dedim.

"Nasıl yani, hiç merak etmedin mi?" diye cevap verdi şaşkınlıkla.

"Hayır..." dedim. "Düşünmeyi çok isterdim ama maalesef. Biz Kötükulların başka sorunları vardır. Hem istesem de bulamazdım. Her şey ezberedir bizim dünyamızda."

Düşündükten sonra "Suratını asma hemen." dedi. "Ötelerde ne olduğunu birlikte bulacağız. Dünya çok büyük Belda. Kötükul bile olsan, evreni kapsayacak kadar büyük düşünebilirsin."

Dünya çok büyük, ha?

Bu sırada adım sesleri duyarak irkildik. Daha biz kaçmak için bir adım bile atmadan ayak seslerinin sahibi bize yetişti.

Erina'ydı. Tek başına gelmişti, kızgın durmuyordu. Yüzünde baskın görünen tek duygu vardı: Pes etmişti.

"Korkmayın, size bir zarar vermeye gelmedim." dedi. "Buna gücüm de yok zaten. Artık sizin uyandığınızı biliyorlar. Beni öldürecekler. Benim için her şey bitti."

Üç Kentin İsyancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin