XVI: Mahkeme

648 96 2
                                    

Erina tüm riski göze alarak Laboratuar'ın balkonuna çıktı. Kötükulları ikna etmeyi deneyecekti. Bunu Rae önermişti ama bana kalırsa tansiyonun düşmesini beklemek daha doğruydu.

Halka görünür görünmez üzerine yağmaya başlayan taş ve sopalara aldırmadan konuşmaya başladı:

"Merhaba Zorbattı'nın sevgili sakinleri, ben başkanınız Erina!"

"Yuh! Yuh!"

Tepkinin şiddeti arttı, Erina yaralanmamak için elini siper yapıyordu.

"Arkadaşlar şiddetle bir şeyi çözemeyiz, biz sizin iyiliğiniz için varız. Lütfen söyleyin isteğinizi."

Kendime engel olamayarak güldüm. Bir yıl önce böyle değildi hiçbir şey. Can korkusu mu düşürdü Seçkinleri bu hale acaba?

Kalabalıktan tek bir tempo duyuldu: U-LU! U-LU!

"Evet, Ulu'nun uyandığı doğru."

Erina bunu der demez çok büyük bir ses yükseldi kalabalıktan. Erina içeri girmek zorunda kaldı, yoksa ölebilirdi.

"Şuna bakın!" dedi "Ellerim! Kan içinde kaldılar."

"B-ben çıkıp ikna etmeye çalışayım. Olur mu?" dedi Rae.

"Asla." diye araya girdim. "Kötükullar seni tanımaz. Sadece ismine tapıyorlar. Yüzünü hiç görmediler."

Ne yapacağımızı düşünürken devasa bir taş anatomi laboratuarının havalandırmasını çatır çatır kırarak içeri girdi.

Etrafına bir kâğıt sarılmıştı.

Seçkinlerden biri kâğıdı yerden alıp okudu. Ulu'ya seslendi: "Sizi görmek istiyorlar."

. . .

Şu anda gülmekten çatlamak üzereyim!

Kötükullar Rae'yi aralarına alıp dişlerine, gözlerine bakmışlardı. Rae, hâlâ kahkaha atan bana ters ters baktı. "Ne gülüyorsun? Kendimi at gibi hissettim."

Daha çok güldüm. Sonra kendisi de uluyarak gülmeye başladı.

Erina su uzattı: "Al, boğulacaksın." O da gülüyordu.

Matt "Ben bu insanları anlamıyorum, altı üstü insan işte, ne olabilir ki?" dedi.

Göz kırptım. Kötükulların gözünde "Ulu" insan değil, kutsal varlıktı. Şaşkınlıklarını hoş görmek lazım.

"O değil de, şu karışıklık biraz olsun hal yoluna kondu ya ona seviniyorum." dedi Erina.

Rae kendi kendine konuştu. "İyi ki o aptal kıyafetleri değiştirdim. Tişört ve pantolon, her şeyden iyi."

Laboratuarın içinde değil, önündeydik. Kötükullarla Seçkinlerin kaynaşması o kadar iyi bir şeydi ki. Ah babaanneciğim, burada olsaydın da bugünü görseydin!

Şimdilik iki sorun kaldı, Kocazirve'ye bu durumun nasıl anlatılacağı ve tabii, Poli'nin nerede olduğu.

. . .

Bu sorunlardan birisinin derhal çözüldüğünü, güney yönünden bir manga asker gelince anladık.

Kocazirve Yönetimi halimizden çoktan haberdar olmuştu bile.

Askerler o kadar ani gelmişti ki, hiçbir şey anlayamamıştık. Tüm Bilim Efendilerini büyükçe bir ordu arabasına apar topar bindirdiler. Rae ve ben de Seçkin olmadığımız halde bindik. Olanı biteni öğrenmemiz gerekiyordu.

İnsanların ardımızdan şaşkın şaşkın baktığını gördüm.

Niçin götürüldüğümüzü ancak dört buçuk saatlik bir yolculuk sonrasında, Kocazirve Meclis Binası'nda öğrenebilmiştik.

"Haydi, inin, inin!" emri eşliğinde arabadan indik. Terden her tarafımız yapış yapış olmuştu. Başım dönüyordu - ilk kez bu kadar uzun bir yolculuk yapıyordum - birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım.

Önümüzde büyük, görkemli bir bina yükseliyordu. Parlak renklerle boyanmıştı. Arkasını dağ yamacına yaslamıştı. İki yanından büyük kuleler yükseliyor, ucundan kocaman kurdeleler sallanıyordu.

Pencereleri ön binanın büyük bölümünü kaplıyordu.

"Vay!" dedi Rae. "Katedrale benziyor, değil mi?"

"Katedral mi?"

Cevap vermeye fırsat bulamadan askerlerin emriyle Kocazirve Meclis Binası olduğunu öğrendiğimiz yere girdik.

Salon kocamandı. Odanın kenarlarında sıra sıra oturaklar vardı. Ortada da bir sanık sandalyesi ve kürsü.

Demekki burası hem mahkeme hem de meclis görevi görüyordu.

"Zorbattı'dan Erina." dedi orada bulunan adam. "Buyrun, oturun."

Erina sanık sandalyesine otururken Seçkinler de Meclis başkanının emriyle getirilen taburelere dizildiler. Ben ve Rae ayakta kalmıştık.

Oturacak bir yer ararken arkalarda bir yerde, askerlerin arasında iki kız gördüm. Birini tanımıyordum. Diğeri ise...

"Poli!" diye bağırdım. "Bebeğim, buradasın!"

Beni görünce gözleri ışıldadı. Bana doğru gelmeye çalışırken bir asker kolundan tuttu. Mahkeme sonuna kadar ayrı kalacaktık.

Üç Kentin İsyancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin