XVIII: Bizim İçin Gelecekler

604 90 3
                                    

Zorbattı güzel bir eyaletti. Kötükul mahalleleri düzlüğe, Laboratuar da Zorbattı'yı çevreleyen dağ sırasının eteklerine kurulmuştu.

Dağlar çok güzeldi, zirvelerinde kar yıl boyunca tükenmez. Biz Kötükullar kertenkele ve ekşi ot toplamak için dağlara çıkardık. Hele çocuklar için eşi bulunmaz bir eğlencedir bu. Poli'yle az mı oynadık Zorbattı dağlarında? Kayalara isim vermemiz, kertenkele kovalamamız, eski kumaş parçalarından top yapıp oynamamız...

Laboratuarın içini tarif etmiştim. Dışı ise büyük ve genişti, kocaman bir teleskop uzanır ve ay ışığında çok güzel gözüküyordu. Bir mağara ağzına uzanıp o manzarayı seyretmeyi ve uzun uzun düşünmeyi çok severdim.

Güneş sever Zorbattı'yı, batmaz, zor batar. Battığındaysa dolunay, kayan ışıklar ve pırıl pırıl yıldızlar bırakır geriye. O yüzden Zorbattı'dır buranın adı. Zorbattı'nın geceleri çok, çok güzeldir.

. . .

Zorbattı'yı dünyanın en güzel beldesi sanırdım ama Gündoğdu'ya gelince ufkumun ne kadar dar olduğunu anladım. Burası o kadar farklıydı ki...

Yükselti yoktu. Dağlar da. Ama koskoca bir deniz vardı. İnsanı alıp götüren kokular burna doluyordu. Hele o minicik ağaçlar! Rengârenk çiçekler açmışlardı gittiğimizde. Oysaki bizim orada bırak ağacı, kol boyunu geçen ot bile yok.

Havası da yumuşacık.

Gündoğdu Sanat Evi'ni gördüğümde şaşkınlığım iki kat arttı. Alışık olduğumuz gibi kiremiti, tuğlası gözükmüyordu. Dışını bambu ağaçlarıyla kaplamışlardı, üstelik bina yüksek değil genişti. İnsanın içini çok ferahlatıyordu.

"İçeri girin." diyerek davet etti bizi Surita.

Mahzende Erina Surita'yı "can düşmanım" diye tanıtmıştı fakat hiç düşmanca bir hal göremiyordum. Küçük, çıtı pıtı, tatlı bir Seçkindi.

Erina'ya döndüm. Gözlerini Surita'ya çevirmişti. Bakışlarından korkmuştum. Bıraksak Surita'yı çiğ çiğ yiyecek gibiydi.

Gözüm içerideki rengârenk tablolara ve müzik aletlerine takılmıştı ki Erina beni kolumdan çekti ve ortadaki genişçe masaya oturduk.

"Büyük Başkan'ı zor ikna ettim." dedi Surita. (Sonradan öğrendiğime göre Kocazirve'nin başkanına Büyük Başkan deniyormuş.) "Sizin bir an önce yok edilmenizi istiyordu."

"Eh, sana da şenlik çıktı." dedi Erina dişlerini sıkarak. "Öldürtseydin bizi. Engel olmasaydın. Zorbattı'nın başına geçebilmek için kaç senedir fırsat kolluyordun, değil mi?"

"Ama böylesi daha iyi oldu." dedi Surita. "Seni dar bir çukura kapattırıp bıraktığın mülkün keyfini sürmek çok daha keyifli gelecek." Ardından bir kahkaha attı.

"Şimdi değil, korkma. Önce Kocazirve ile görüşüp sonra büyük bir orduyla sizi evinizden almaya geleceğiz. Şu an misafirim sayılırsınız."

Biraz önceki düşüncelerim değişmişti. Artık Surita'nın çıtı pıtı bir kadın olduğunu değil, bir akbaba olduğunu düşünüyordum.

"Abla, ben geldim!" dedi Dorita. Sevinci gözlerinden okunuyordu.

Surita, çok tuhaf bir şekilde tepki vermedi.

"Kardeşin de burada işte." dedi Erina. "Ne istiyorsun artık benden?"

"Onu gözden çıkardım." dedi Surita.

Dorita şok oldu. "NE DEMEK, beni gözden çıkardın?"

"Kocazirve'nin benim sicilim konusunda sorun çıkarmamasını dile. Yoksa seni de yeraltı hapsine kapattırmak zorunda kalacağım."

"Abla şaka mı bu?" dedi Dorita.

Taşı gediğine koydum. "Onunla mısın, bizimle misin Dorita? Kararını ver!"

"Tabi ki sizinleyim." dedi gözleri yaşlarla dolan kız. "Sana abla demeye utanıyorum Surita."

Erina elleri titreyerek ve gözleri kızararak:

"Hiçbirimiz Seçkin değiliz. Evet, hiçbirimiz! Senden korkmuyoruz. Kocazirve'ye de size de itaat etmiyoruz. Şu anda ülkemize döneceğiz, gelin savaşın. Dört gözle bekliyor olacağız."

Hep beraber ayağa kalktık ve dışarı çıktık. Gündoğdu askerleri bize engel olmadı. Arabalarımıza bindik. Zorbattı'ya doğru yola çıktık.

Laboratuar'a varır varmaz Erina kendini bir köşeye attı ve ağlamaya başladı.

Rae: "Şu anda küçük kardeşimle koridor futbolu oynuyor olabilirdim. Bu ne ya!"

"Gelsinler, savaşsınlar." dedim. "Ne olmuş? Bir avuç askerleri var. Teknoloji bizimle. Halk bizimle."

"Bilmiyorum ya..." dedi. "Kan çıkmasaydı keşke."

"Bu düzen yıkılmak zorunda." dedi Erina, beni ikinci kez şaşırtarak. "Uzun süredir çatırdıyordu zaten. Savaş, kan, bilmem ne ama yıkılmak zorunda."

"Bizi çok bekletmeyeceklerdir. Merak etmeyin." dedi Matt.

Biraz uykuya ihtiyacım vardı. "Ben odama çıkıyorum. Hoşçakalın." diyerek odama gittim ve yatağıma uzandım.

Güzel rüyalar görmek dileğiyle uykuya daldım.

Üç Kentin İsyancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin