Şükür, kimse görmemiş. Hemen gidip yatağıma uzandım.
Gecenin karanlık saatleri ilerliyordu. Hava soğuktu ve camın arasından gelen hafif rüzgâr bedenimi titretmişti. Hafiften irkilerek kendime gelmeye çalıştım. Odamın ışığını kapattım. Birden susadığımı ve canımın bir şey çektiğini fark ettim. Evdekiler uyuyordu, ben de karanlıktan korkuyordum. Odamın ışığını niye kapatmıştım ki? Tekrardan odamın ışığını açtım. Mutfağa doğru gitmek için merdivenlerden indim. Mutfağı fazla kullanmazdım, balkon kapısının yanında tezgah vardı ve üzerinde hep birkaç atıştırmalık bulundururdum. Sıcak çikolatam hiç eksik olmazdı. Bir yandan onu hazırlarken diğer yandan düşünüyordum. Hani bazen sabahları uyanamayınca bir yere sabit bir şekilde bakıp kalırsınız ya, işte tam olarak oydu benimkisi.
Sıcak çikolata hazırlamak için çaydanlığın içine su koyup ocağı yaktım. Aradan zaman geçtikten sonra kaynamaya başladığında ocağı yavaşça kıstım. Bir süre sonra ocağın altını tamamen kapattım. Toz halindeki çikolatayı, bardağın içindeki sıcak suya atıp karıştırdım. Bardağımı aldım ve odama doğru ilerledim. Bardak çok sıcak olduğundan dolayı elim hafiften yanıyor gibiydi. Bir yandan elim yanarken diğer yandan salonumuzdaki tabloya gözüm çarpmıştı. Salonda fazla oturmazdım çünkü odama bağlı bir kız çocuğuydum. Salondaki koltuklarda oturmaktan ziyade, rahat yatağımda uzanmayı tercih ederim. Kendi odamda oturmayı, kendi odamdan dışarıya bakmayı daha çok seviyorum. Sıcak çikolatamı içerken gözüm yatağımın yanındaki komodine çarpmıştı. Komodinimin üstünde bir kitap vardı. Kitabın kapak resmine dalıp gitmiştim. Aklıma eski anılarım gelmişti. Mutlu olduğum zamanların anısıydı onlar. Birer geçmiş, birer vazgeçiş, birer hüzün ve birer özlem barındırıyordu içinde. Bunları düşünürken gözlerim dolmuştu sebepsizce. Bir anda gözümü kırparken kirpiklerimden akan gözyaşı usulca yanağımdan geçti. Bol kazağımla sildim yanağımı ve sıcak çikolatamı içtim. İçim ısındı. Tekrar o kitaba baktım, dakikalarca baktım işte.
Bakarken birden göz kapağım kapanmaya başlamıştı. Sanki yılların yorgunluğu bugün çökmüştü üzerime. Sıcacık battaniyemi üzerime örttüm ve yastığıma sarılarak uyumuştum. Rüya görmüştüm o gece. Annem vardı, babam vardı, en güzeli bir ailem vardı. Onlara sarılırken bütün üzüntülerim yok olmuştu.
Uyurken yağmur sesleri geliyordu kulağıma. Pencereme çarpan rüzgârı hissetmiştim. Oysa sahip olamadıklarım olsaydı belki de hissetmezdim. Daha on yedisine girmemiş bedenimi sarmazdı bu kadar soğukluk. Bunları düşünürken yine gözümden bir yaş aktığını hissettim.
Gözyaşım bile soğuktu.
Uyurken bunlarla meşgul olan beynim sabah olduğunda beni uyandırdı. Kalkıp ellerimi ve yüzümü yıkadım. Aynaya baktım ve gördüğüm manzara hiç güzel değildi. Saçları kesilmiş, yüzü gülmeyen, bakımsız biri vardı aynada. Kendine bakmalıydı bir kız fakat bir amacı olmalıydı. Benim amacım neydi peki? Uzun bir mezarlıkta annemi ararken ona güzel görünmek mi? Yoksa yoldan geçenlerin bana çirkin gözüyle bakmaması için uğraş göstermek mi? Bu sebepler benim güzel görünmeme ışık olabilecek kadar parlak değil. Bu yüzden güzel olmama gerek yok. Sıradan bir insan gibi saçlarımı toplayıp; bir tişört ve pantolon ile hayatıma devam edebilirim. Bu kadarı kâfi.
Bunları bir yana bırakıp mutfağa gittim. Kahvaltı hazırdı. Yeni koruyucu ailemle kahvaltımızı ettik. Canım çok sıkılıyordu, sahile gitmek için izin aldım. Kahvaltımı yaptıktan sonra iki saatliğine gidebileceğimi söylediler. Teşekkür ettim ve hemen kahvaltımı yapıp masadan kalktım. Denizin mavisini görüp içimi açmak istedim bu sabah. Spor ayakkabılarımı giydim ve sahile doğru yürüdüm. Denizin karşısında bir bankta oturdum ve simit yiyordum. Simit yerken bana bakan martıları da unutmamıştım, bir dilim koparttım ve attım güzel martıya. Hızlı bir hamle ile yemişti onu, amaçları vardı onların, kendilerini ve yavrularını doyurmak. Benim de amacım var, annemin ve teyzemin mezarındaki çiçekleri sulamak. Evet, belki güzel bir aile değildik ama hepimiz güzel sevdik.
Denizin ve güzel insanların bıraktığı o temiz havayı içime çektim ve eve doğru adımlarımı atmaya başladım. Martıların sesi insanların sesini bastırıyordu. Bu ses en güzel sesti. Gücümün sesiydi ayakkabılarım.
Ben hiçbir zaman diğer kız çocukları gibi değildim. Yani onlar fazla alıngan, fazla kızlardı. Ben ise annem gibiymişim, teyzem anlatırdı. Erkek gibiyim mesela, on erkeği devirecek kadar erkeğim. Futbol oynarım. Etek falan giymem pantolon giyerim. Futbolda her terimi bilirim ben. Saçlarımı keserim sürekli. Krampon giyerim, forma giyerim. Oyuncak bebeklerim yerine ben arabalarla oynamayı tercih ederim. Farkım bu. Kendimden utanmıyorum bunlar için.
DÜZENLENDİ: 08.08.2018
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözün Okyanusu
ChickLitKadının yaraları okyanuslar kadar derin,ama adam daha önce hiç deniz bile görmemiş