Bölüm5

103 42 8
                                    


Eve varmıştım. Çantamdan anahtarımı çıkardım ve kapıyı açarak içeri girdim. Kapıyı yavaşça kapattım. Eve geldiğimi söyledim koruyucu aileme. Çok yorulduğumu, biraz dinlenip yanlarına öyle gideceğimi söyledim. Merdivenlerden çıkıp odama girdim. Yatağıma uzandım ve uzun bir süre tavana baktım. Sonra sıkıldığımı fark edip ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Buzdolabını açtım ve uzun süre sonra tekrar kapattım. O an canım bir şey çekiyordu fakat o dolapta yoktu. Mutfakta koruyucu ailemden babam olan Ahmet ağabey, odamda yeni bir çanta olduğunu ve içinde telefon olduğunu söyledi. Bana telefon almışlar. Ona sarılıp, teşekkür ettim. Hemen odama çıktım. Telefonumu çantamdan çıkarttım. Açtım ve içinde sıkıntımı geçirecek bir şey yoktu. Sosyal medya uygulamalarını indirirken, bir arada da video izliyordum. Komik videolarda ağlıyor, hüzünlü videolarda gülüyordum. Ben de böyleyim işte, bir güler bir ağlarım.

Sonra oturup hayatımın neden böyle olduğunu düşünmeye başladım.

Hayat gerçekten bu kadar kötü olamazdı. Güzel görmek, güzel yaşamak için bir sebebi olmalıydı yaşamanın. Pencereden dışarı baktım ve insanları izledim. Yaşıtım çocukları dışarıda voleybol oynuyorlardı. Futbol oynayan yoktu, belki de cam kırmaktan korkuyorlardı. Odamdan çıkıp salona gitmek için merdivenlerden indim. Ahsen abla ve Ahmet ağabeyden kapının önünde kızlarla oynamak için izin aldım. İzin verdiler ve ben de indim aşağıya. Kızlarla tanıştım, arkadaş olduk. Bir ara öyle bir vurmuştum ki topa, ikinci kattaki komşunun camı kırıldı. Camları toplamaya başladım. Diğerlerinin bir yeri kesilmesin diye ellerimle topladım. Bir anda elimde bir şeyin aktığını hissettim. Elim kesilmişti ve kanıyordu. Hissetmemiştim bile, alıştık. Biz hepimiz acılarımıza alıştık, öyle değil mi?

Eve gitmedim o akşam, dışarıda oturmak istedim. Ahsen abla ve Ahmet ağabey çok kızacaklardı. Gece sokağımdan geçen insanların bakışlarını takmıyordum. Aralarından biri benle iletişim kurmaya çalışmıştı. Herhalde beni tanımıyordu ve sadece kaşımı kaldırarak sert bir bakış attım. O zaman uzaklaştı oradan. Bence de doğru olanı yaptım. O ara yanıma ufak bir köpek yavrusu geldi. Sarıldım ona. Kucağımda uyudu. Üşümesin diye hırkamın içine sardım onu.

"Uyuyuşundaki huzur gökyüzündeki maviydi."

O masumluk "Yirmi beş kuruşa kaç sakız gelir?" sorusuna; içinden "İnşallah üç tane der" diyen çocuktaki masumiyetti. Köpekler sadıktırlar. Artık benim de bir sadık dostum vardı, bu dostluğu henüz bir insan becerememişken o küçük ve masum köpek dostum olmayı becerdi. Onun uyuyuşunu izlerken uyuyakalmıştım. O gece dışarıda üstümüzü çok tatlı bir teyze örtmüştü. Uyandığımda yanımda bir teyze vardı. Bana çay getirmişti, "Al kızım için ısınır" dedi. İçtim, bana birkaç sorular sordu. Ben de cevapladım. Annemi ve babamı sorduğu soruya cevap vermedim. Beni en iyi benim halimdekiler anlayabilirdi. O yüzden susmayı tercih ettim. Evime gittim. Eve köpek ile girdiğimde karşımda ağlayan Ahsen ablayı ve Ahmet ağabeyi gördüm. Hemen gelip bana sarıldılar. Bütün gece beni aradıklarını, başıma bir şey geldiğini sandıklarını söylediler. Biraz da kızdılar. Ben de onlara sarılıp özür diledim ve bir daha böyle bir şey olmayacağını söyledim. Köpeği gördüklerinde de durumu açıkladım. 

Onu bir veterinere götürüp aşılarını yaptırdıktan sonra, bizimle kalmasına izin vereceklerini söylediler. Çok iyimser bir aile olmuşlardı. Akşama doğru Ahmet ağabey, köpek ile beraber geldi. Köpek için mamalar almıştı. Ona ve Ahsen ablaya teşekkür edip sarıldım. Yorgun olduğumu anladıklarında odama gidip dinlenebileceğimi söylediler. Köpeği de alıp odama çıktım.

Şimdi yapmam gereken bu güzel köpeğe, ona yakışacak bir isim bulmak. Buldum!

Onun adı "Cute" olacaktı. İngilizce bir kelime ve "sevimli" anlamına geliyor. Alışması için sürekli ona sesleniyordum.

Akşama doğru Cute ve ben mutfağa gittik. Karnımız epey bir acıkmıştı. Ahmet ağabey Cute'nin mama kabına mamasını ve suyunu koyduktan sonra, masaya oturdu. Ve bana dönüp;

"Şima, bak sen artık bizim kızımızsın. Seni her şeyden ve herkesten çok seviyoruz. Kimseye anlatamayacağın ve canını sıkan bir durum olursa, bize anlatabileceğini unutma. Her ne olursa olsun, ben ve Ahsen ablan her zaman yanındayız."
Bu konuşmadan sonra, gözlerim doldu. Ama bu sefer mutluluktan... Ben de cevap verdim;

"Teşekkür ederim Ahmet ağabey. Bir sıkıntım yok, sayenizde. Ahsen abla ve sen bana çok iyi davranıyorsunuz. Çok teşekkür ederim size."

Ahsen abla avuçlarının içine yüzümü aldı ve bana sarıldı.

Yemek yemeye başladık ve Ahmet ağabeyin yemek arasındaki esprileri sayesinde gayet doymuştuk.

Onlarla beraber oturup, film izledik. Cute de etrafta dolaşıyordu. Akşam geç olmuştu ve uykumun geldiğini söyledim. Ahmet ağabey ve Ahsen abladan iyi geceler öpücüğümü alıp, Cute'yle beraber odama çıktık.

Geçenlerde kendime bir günlük almıştım. Oraya Cute ile ilgili her detayı yazmak için aldım doğrusu, günlük anılarımı yazmayacaktım.

Çalışma masasına oturup, yazmaya başladım...

"Akşam erken saatlerde Cute'yi yürüyüşe çıkarıyorum. Artık tasmaya gerek duymuyorum. Her yeri öğrendi. Bazen gözümün önünden kayboluyor ama telaşlanmıyorum artık. Mutlaka çıkıyor bir yerlerden. Cute iki farklı renkten oluşan çok tüylü bir köpek. Onu sahiplendiğim gün bana hayran hayran bakışını unutamıyorum. Onu alıp eve götürdüğümde köpekler hakkında hiçbir bilgim yoktu. Çocuk yuvasında yaşadığım yıllarda bizim katta iki tane kedi vardı. Pek de ilgilenmezdim kedilerle. Ama Cute öyle olmadı. Onunla ilk karşılaştığımızda o da ben gibi anne babasız olduğunu bakışlarıyla söylemişti adeta. Sonradan öğrendim ki cins bir köpekmiş. Irkı Yorkshire Ferrier'miş. Patileri göğüs hizasına kadar krem rengi, vücudunun üst kısmı kara. Bu ırklar küçük boyutlu olurmuş. İri bir zeytin tanesi. Göz çevresi siyah ve krem karşımı ve uzun tüylü. Bir kedi iriliğinde. Ona yavaş yavaş bir şeyler öğretiyorum. Patini ver dediğimde ön ayaklarından sol ayağını veriyor. Anlıyor beni anlayacağınız. Fare yakalama konusunda çok maharetliymiş bu Yorkshire Terrier ırkları. Sevdiği insanlarla oynayan, sevmediği kişiden hemen kaçan bir yapısı var. Kendini bazen sevdiriyor, bazen de yanına kimseyi yaklaştırmıyor. Çocukların tamamıyla çok iyi anlaşıyor. Alt kattaki komşumuz onu kucağımda ilk gördüğünde bir kırmızı tasma vermişti. Onların da bizim oraya taşınmadan önceki Nevşehir Avanos'ta bir köpekleri varmış. Gelirken getirememişler. Tasma ondan kalmaymış. Kırmızı tasma ilk zamanlar çok işime yaramıştı. Artık almıyorum bile yanıma." 

DÜZENLENDİ: 08.08.2018

Gözün OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin