Cute'yi yatağımın üzerine bıraktım, ben de su getirmeye gittim. Geldiğimde Cute yoktu, korktum kaçtı diye. Aşağı indiğimde Ahsen ablaya Cute'nin bıraktığım yerde olmadığını söyledim. Bana gözü ile koltuğun arkasını işaret etti. Oysa koltuğun arkasına düşen kitabın üzerinde oturuyormuş. Kaldırdım ve suyunu verdim. Çok güzel ve masum bakıyordu bana. Cute'nin acıktığı her haliyle belliydi. Ahsen Abla mutfakta mamayı hazırlamaya gitmişti.
Aradan bir süre geçtikten sonra Ahsen abla mamayı getirdi. Ne kadar da tatlı yiyişi vardı. O karnını doyururken ben odama geçtim. Komodinimin ikinci çekmecesini açtım ve yaşamımın önemli anıları olan kutuyu çıkardım. Hani demiştim ya, çantama saklamıştım diye. Oradan alıp komodinime koydum. Bu kutunun içinde geçmişim vardı benim. Uzun süre kutu bana, ben kutuya baktım. İçimden bir ses kutuyu açma derken, diğer ses de açmam gerektiğini söyledi. Sonra sol kolumla gözyaşımı silerek kutuyu yavaşça açtım. Anılarım vardı kutuda, geçmişim, özlemim, özlediğim vardı o kutuda.
İlk defa görecektim geçmişimi. İçinde bir kâğıt... O kâğıt annemle babam hakkında idi. Diğer yandan kutuda annemle babamın resimleri vardı. Ailemizin resmi vardı. Kendimi tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. İlk defa annemle babamı görmüştüm. Ağlarken gözüm kutunun içindeki kum saatine çarpmıştı. Onu annem bana onsuz geçirdiğim zamanları takip etmem için vermiş. Bu kum saati dolana kadar özle beni demiş. Sonra babamın bana aldığı eldiveni görmüştüm. Bunu bana verirken "Kızım, eğer bir gün tutacak bir elin olmazsa bunlar senin elini ısıtır" demiş. Isıtmıyor baba, senin elin kadar temiz değil bu eldiven, sıcak değil. Dayanamıyordum artık, kutuyu aldım ve yatağımın altına koydum. Banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Ondan sonra hemen Cute'yi mutfaktan alıp odama çıkardım.
Onun kendi için özel hazırlanmış yatağı vardı. Beyaz ve mavi pamuklardan yapılmış, rahat bir yatak. Onu yatağına yerleştirdim ve ben de kendi yatağıma geçtim.
Sabah, telefon alarmı ile kalktım ve üzerimi giyindim. Üzerimde lacivert, pembe püskül detayı olan bir tişört ve hafif yırtmacı olan bir kot pantolon vardı. Hızlıca banyoya gittim. Ellerimi ve yüzümü yıkadım.
Bugün kahvaltıyı ben mi hazırlasam?
Evet, evet. Ahmet ağabey ve Ahsen ablaya sürpriz yaparım hem. Koşarak mutfağa gittim. Buzdolabından kahvaltılıkları çıkartıp, masanın üzerine yerleştirdim. Ahmet ağabey çay, Ahsen abla taze sıkılmış portakal suyu severdi. Onlar için ayrı ayrı hazırladım. Ve uyanmalarını bekledim.
Mutfağa geldiklerinde manzarayı görünce, Ahmet ağabeyinin ağzından "cennete mi düştüm?" dediğini duydum ve hızlıca masaya koştuğunu gördüm. Aniden gelen gülme kriziyle, Ahmet ağabey ve Ahsen ablaya;
"Günaaydın. Bugün sizin için kahvaltıyı ben hazırladım. Hep siz mi yorulacaksınız? Gerçi Ahmet ağabey, bu konuda yorulmuyor ama neyse..." derken Ahmet ağabeyinin beni gıdıkladığını gördüm.
Gülmekten şaka olduğunu söyleyemedim. Sonra beni öptü ve kahvaltı yapmaya başladık. Ahmet ağabeye dönüp dedim ki;
"Ahmet ağabey ben masaya parmaklarını koymadım, onu neden yiyorsun?"
Ahmet ağabey gülerek cevap verdi;
"Bakıyorum da birileri gıdıklanmak istiyor..."
Öksürerek şaka yaptığımı söyledim. Ahmet ağabey işe geç kalıyordu. Kahvaltı için teşekkür edip sandalyesinden kalktı. Önce Ahsen ablayı, daha sonra da beni öperek güzel bir gün geçirmemizi diledi.
Onu kapıda uğurladıktan sonra Ahsen abla ile birlikte masayı topladık.
Ahsen abla, bana dönüp çok güzel olduğumu söyledi. Ve bir saat sonra beni ve Cute'yi sahile götürecekmiş.
Ahsen abla da hazırlandıktan sonra, Cute'yi alıp evden çıktık.
Sahile geldiğimizde bir kafede oturmaya gittik. Fakat Cute'yi kabul etmediler. Epey bir ısrarımdan sonra onay verdiler ve hep beraber içeri girdik. Ben limonata içtim, Ahsen abla da Türk kahvesi.
Yok ya Cute bir şey içmedi, o dışarıdaki köpekleri izliyordu. Hele bir köpek vardı, dişi. Cute gözlerini ondan alamıyordu. Ah Cute, sen var ya sen...
Saatler sonra eve gitmiştik. Çok eğlenmiş ve bir o kadar da yorulmuştuk. Odama gidip biraz uzandım. Cute de yorgunluktan köşesinde yığılıvermişti.
Birkaç saat sonra uyandım, güneş batmıştı.
Akşam olmuştu. Cute ile beraber terasa çıktık ve gökyüzündeki yıldızları seyrettik. Dileğimi tutmuştum bile, öbür dünyada annem ve babamla birlikte olmak. Aslında ben yıldızlara bakmam, dua ederim, Allah'a bakarım. Çünkü Allah (c.c) her şeyi yaratan, kudretiyle her istenileni verme gücüne sahiptir.
Hava soğumaya başlamış, gökyüzü iyice kararmıştı. Ben de Cute'yi uyutup, yatağıma gittim. Allah'a dua ettim, annem ile babamın rahat etmesi için dua ettim. Ağır bir uyku basmıştı. Her ne kadar uyumak istemesem de uyuyakalmıştım. Annemi gördüm. Bana rahat olduğunu, onun için endişelenmememi söyledi. Beni öptü, sarıldı. Yanımda babam yoktu. "Babam nerede anne?" dedim. "Uyuyor, baban uyuyor" dedi. Ona yıllardır yattığını ve uyanamadığını söyledim. Tebessüm ederek tekrar sarıldık.
"Babama benim yerime sarıl anne, olur mu?"
"Olur kızım, sarılırım" dedi. Anne?
DÜZENLENDİ: 08.08.2018

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözün Okyanusu
ChickLitKadının yaraları okyanuslar kadar derin,ama adam daha önce hiç deniz bile görmemiş