Bölüm 8

82 32 9
                                    


Bunları düşünürken gece ilerlemişti. Pencerenin köşesinde sokağı izliyordum. Dışarıda karanlık sokaktan başka bir şey yok; gezen yok, geçen yok, oturan yok ve uyanık olup da evinde ışığı yanan kimse yok.

Tek benim mi dertlerim var?

Herkesin hayatı bütün gece rahat bir uykuya dalabilecek kadar sorunsuz mu? Ben sekizinci sınıfta okulu bıraktım. Henüz on üç yaşındaydım. Okulu bıraktım, çünkü okuldan çıkarken "Acaba bir şey mi oldu, niye geç geldi?" diye düşünebilecek bir annem babam yoktu. Bu yüzden okuldan çıkıp eve gelmek anlamsız geliyordu. Sınavlara çalışmam için beni sıkan, yüksek not aldığımda benimle gurur duyabilecek bir ailemin olmaması okula gitmemem için yeterli bir sebepti. Veya okulda hasta olduğum zaman öğretmenlerim "Anneni ya da babanı ara gelip alsın seni" deyince arayabilecek bir anne babamın olmaması en büyük sebeplerimden bir tanesiydi. Sınıfta arkadaşlarım anne babalarından bahsederken dolan gözlerimdi okulu bırakmama sebep. Evet, Ahsen abla ve Ahmet ağabey var ama yetmiyor işte.

Tek annesi veya babası olmayan kız çocuğu ben değilim. Fakat benim gibi olan kızlara baktığımda hepsi benim gibi değiller, soğukkanlılar yani. Hiç canları sıkılmadan, içtenlikle gülüyorlar mesela. Ama bazıları da acısından saçlarını kesiyor, kendi kuaförlüğü ile. Ben de kesmiştim saçlarımı. On iki yıl boyunca makas değmeyen saçımı bir hamle ile kesmiştim boynuma kadar. Elimize bir şey geçmiyor fakat acınız biraz da olsa diniyor diyebilirim.

"Kırık bir çiçeğim ben. Böyle çiçeği kim sever ki?"

Bunları düşünürken gözümden bir damla yaş aktı. Sonra iki, üç... Ağlarken uyuyakalmıştım o gece. Gözlerim yorgunluktan kapanmıştı.

Ertesi sabah Cute hızlıca üzerime atladı. Güzel sesiyle havladı ve yatağımdan kalktım. Her zamanki gibi rutin işlerimi yaptım. Bugün içimde güzel bir his vardı.

"Bir umuttur yaşamak."

Güzel günlerin gelmesini, koskoca bir günü mutlu bir şekilde geçirmek, üzülmemek, hayatı bir tespih gibi sallamayı beklemek umuttur. Bunların olmasını beklemek yaşamaktır. Yaşıyorum işte, küçük bir genç kız olsam da tek başıma yaşayabildiğimi fark edebiliyorum, bugün.

İçimdeki mutluluk hissiyle yatağımı topladım, kahvaltımı yaptım ve saçlarımı taradım. Saçlarımı tararken uçlarının kırıldığını ve uzamadığını fark ettim. Böyle değildim ben. Hayatımda olup bitenlere, kıyafetlerimin renk uyumuna, yediğim yemeklere dikkat ettiğim kadar saçlarıma da dikkat ederdim. Niye boşlamıştım görünüşümü?

Bunları düşünürken birden telefon çaldı. Arayan patronumdu. Bugün yarı zamanlı iş varmış, beni çağırdı. Saat sekizi çeyrek geçe iş başı yapacaktım. Biraz uyumak için yatağıma geçtim. Gözlerimi kapattım. Biraz zaman geçtikten sonra tekrar uyandım. Yatağımdayken karşımdaki saate takıldı gözüm. Sekize geliyordu. "Eyvah işe geç kalacağım!" diyerek yatağımdan fırladım. Hemen hazırlandım, Ahsen ablayı öpüp evden çıktım. Ayın belli günlerinde kadın sağlığı merkezinde part time işe gidiyordum dediğim gibi. Hazır gitmişken saçlarım için neler yapabileceğimi de öğrendim. Bana bir karışım hazırlayacaklarını ve bu karışımı düzenlice kullanmam gerektiğini söyledi ilgilenen kişi. Ben de "peki" anlamında kafamı salladım. Bana stresten uzak durmamı, stresin saçları döktüğünü söyledi. Buna tamam diyemeden, nasıl duracağımı bana anlatmasını istedim. Yaşadıklarımın stresten uzak durmasını sağlayacak bir gerekçe söylemesini istedim. Söyleyemezdi, en fazla bunların bir gün geçeceğini veya kafama takmamam gerektiğini söylerdi. Bu yaşadıklarımı hiçbir şey geri getiremez ve bu yaşadıklarım hiçbir acımı dindiremez. Kaybettiklerimi bana geri veremez. Bu yüzden stresten dışarı durmak zor bir süreçti, ben için o da geveledi durdu.

Gözün OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin