O tuhaf ama gizem dolu evden çıkmış bir başıma İstanbul'un, koca İstanbul'un; kaybolmuş, yok sayılmış, ötekileştirilmiş sokaklarında bir başıma yürüyordum. Aklımda Ali'den başka, ona ne olduğundan başka bir şey dolanmıyordu bu aralar. Az önce öğrendiğim bilgiler kafamın içinde fethe çıkmış bir Kanuni'den daha fazla yer fethediyordu. Ama en sonunda ne kadar umut bağlasam da karamsarlığın bayrağı dikiliyor tüm umudumu alt etmenin verdiği gururla göklere çekiliyordu. Ben umudumu ne kadar ayağa kaldırmaya çalışsam da artık çok yorulmuşa benziyordu.
Bu kadar darbeden sonra bir çocuk ayakta durabilir miydi?
Hayata tutunabilir miydi?...
Eve geleli bir saati geçmişti. Murat amcanın yemek davetini unutmamıştım ama gidebilecek halimde yoktu. Zaten oraya hangi sıfatla gideceğimi bir türlü anlayamamıştım. Evet Can'la tamamen arkadaşça bir birlikteliğimiz yoktu ama daha farklısı da söz konusu değildi. Can'ın verdiği tepkileri anlamak çok zordu. Beni her seferinde ilk önce çok mutlu hissettiriyor sonra da o mutluluğun karşılığını fazlasıyla söke söke alıyordu ruhumun derinliklerinden.
Verdiği tepkilerin bir psikolojik rahatsızlık sonucu meydana geldiğini düşünmeye başlamıştım bir süredir. Ama bunun doğruluğunu teyit edecek bir bilgiye de henüz ulaşamamıştım. Aslında belki de Can'ı bir daha görmeyecektim. Ama Psikolog olan arkadaşım Yelda'yı gördüğüm ilk yerde bu tür bir hastalık olup olmadığını soracaktım. Bildiğim kadarıyla davranış bozukluğu çok yaygın bir psikolojik rahatsızlıktı. Ama nedenleri ve etkileri hangi durumlarda kendini hissettirdiği hakkında bir bilgim yoktu. Bu yüzden bu konuyu en iyi bilenden ayrıntılı bir şekilde öğrenmeliydim.
...
Telefonumu elime almış annemi aramak için rehberime girmiştim ki kapıdan gelen gürültüyle elim telefon ekranının üzerinde donup kaldı. Kapım çalınıyordu ama yumruklanarak. İçimdeki korku hissi saklanacak yer ararken mantığım beni kapıya doğru görünmez bir el yardımıyla iteliyordu.
Ağır ve oldukça yavaş adımlarla kapıya yaklaştığımda tüm bedenim elektrikli sandalyeye bağlıymış gibi titriyordu. Elimi yavaşça kapıya uzatmıştım ki nerede olduğunu unuttuğum beynim sonunda çalışmaya başladı ve kapıdan hızla uzaklaşarak polisi aramak için elimdeki telefonun rehberimden çıkarak tuşlara girdim. Tam polis numarasını tuşlayacağım anda dışarıdan gelen ses aniden o tarafa bakmama sebep oldu.
-"Tılsım."Oldukça tanıdık gelen bu sesin kime ait olduğunu unutmama imkan yoktu. Ama beni huzursuz eden bir tını takınmıştı bu defa. Tamam bu ses beni her duyduğumda rahatsız ediyordu ama bu rahatsızlık çok tanıdığım bir ses tınısıydı. Neden böyle çıkmıştı sesi.? Kapıyı açıp açmamak konusunda kendimle savaşırken bir yandan da bu sesin o tanıdığım tınının nerden tanıdığımı bulmaya çalışıyordum ki bir kez daha seslendi. -"Tılsım." O an içime düşen rahatsızlık bu tınıyı nerden tanıdığımı fısıldadı kulağıma. Acıydı.
İçimden fışkıran o aşina olduğum doktorluk duygusuyla koşarak kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşılaştığım manzara tanıdık gelse de her zamankinden daha fazla ürpermem sebep oldu. Onur dizlerinin üzerine çökmüş elini karnın da bir bölgeye bastırıyordu. Ancak karnından akan kanı engellemekte yetersiz kalıyordu. Kapımın önü kıpkırmızı kana bulanmıştı. Paspasımın kendi rengi görünmüyordu. Onur yavaşça kafasını kaldırıp bana baktığında sanki bütün bildiklerimi unutmuştum. Ben şimdiye kadar hiç tanıdığım bir insana tıbbi müdahalede bulunmamıştım. Onur'dan ne kadar nefret etsem de sonuçta onu da tanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM
RomanceBaşarılı genç bir kadın, Başarılı genç bir adam, Yolları kesişen bu iki genç, çıktıkları yolun hiç bilmedikleri geçmişlerinde başladığını bilmezler. Öğrendiklerinde ise karanlık bir per...