Her zaman olduğu gibi yorucu bir gün geçirdi Boran. Gece geç biten setten ayrıldı. Kendini yorgun hissediyordu. İki gündür başına aniden bir acı saplanıyor, ona tarifsiz bir duygu yaşatıyordu.
Üstelik sette sanki sürekli biri onu takip ediyordu. Başlarda hayranlar diye düşünmüştü hatta bu fikre alışmaya bile başlamıştı ama bu his gün geçtikçe artıyordu.
Çekimlerde yapmayacağı hataları yapıyor, kendi gibi olamıyordu. Fazla yoruluyordu birkaç haftadır. Belki de tamamı ile mesleki deformasyondu. Evinin yakınlarındaki caddeye geldiğinde set aracından indi.
Geç saatin etkisiyle sakinlemiş caddede yürümek ona iyi geliyordu. Yükselen ağaçlarda kalan son birkaç sarı yaprağa veda etmek hoşuna gidiyordu. Caddenin neredeyse tüm dükkanlarını ezberlemişti. Hatta çalışanlarla ufak bir muhabbeti bile vardı.
Caddenin sonundan sola dönerek yoluna devam etti. Burası caddeye nazaran daha az dükkan bulunduran bir sokaktı. Çoğu eski tarzda olan bu dükkanlar apartmanların himayesinde gibiydiler. Bu sokaktaki kahvecileri çok seviyordu Boran. Şehrin o kalabalığından burada soyutlanıyordu.
Başındaki ağrının sert bir kahve ile geçebileceğini düşündü. Kafasını sağa çevirdiğinde daha önce hiç görmediği bir kahveci ile karşılaştı. Oysaki ezbere biliyordu bu kafeleri.
Şaşkın adımlarla kafeye çekildiğini hissetti. Kendini en köşeye attı. Başındaki şapkasını çıkararak saçlarını dağıttı. Daha sipariş vermemesine rağmen masasına büyük bir bardak kahve geldi. Garson minik bir gülümseme ile küçük notu Boran'a verdi.
Çok yoruluyorsun bu aralar, sağlıklı değil Boran.
Boran kaşları çatık bir şekilde etrafını süzdü. Mekandaki hiç kimseyi tanımıyordu. Garson kızın dizinin hayranı fakat cürretkar biri olabileceğini düşündü. O gülümseme de bu düşünceyi destekliyordu.
Parmaklarını yavaşça büyük kupaya doladı. Gözünü siyah yüzüğüne dikti. Hafif bir gülümseme oluştu yüzünde. Merak edildiğini biliyordu bu yüzüğün. Oysa sadece 4 yıl boyunca yakıştığı için taktığı ve şimdi de vazgeçemediği yüzüktü işte.
Kahveden bir yudum aldığında tadının acı ve anasonlu oluşu yüzünü buruşturmasına neden oldu. Daha öncesinde böylesini içmediğini fark etti. İçinde anason olmasına rağmen alkolü hissetmemişti. Acılık ise kahve çekirdeğinin dokusundan geliyor olmalı diye düşündü.
Bırakmak istediği halde büyülenmiş gibi bitirdi tüm bardağı. O acı tat birkaç yudumdan sonra kaybolmuştu sanki. Müşteriler garip şekilde ona çok tanıdık yüzler gibi gelmeye başladı bir süre sonra.
Başını sallayarak bu afallamışlıktan kurtulmak istedi. Galiba işi yine ağrı kesiciye kalmıştı. Yavaşça kalktı oturduğu masadan. Şapkasını her zamankinden farklı olarak düz taktı. Gözlerinin görünmesini istemiyor gibiydi.
Kasaya geldiğinde garson değişmişti. Pek umursamadı. Kahvenin parasını ödedikten sonra iyi geceler diledi garsona. Saygı önemliydi. Fakat aldığı cevapta son yaşadıkları gibi garipti.
Sizi tanımak güzeldi Boran Bey.
Tanınan bir oyuncu olmak ona göre değildi. Ya da bu kadar ilgi. Oysaki sıradan bir adamdı o. Bu iş için bile beş kere deneme çekimine girmesi gerekmişti. Baştan seçilmiş falan değildi yani. Onunda her normal insanın olduğu gibi işi için çabalaması gerekmişti. Yine gereksiz düşünceler dedi kendi kendine. Beynimi işgal ediyorlar.
İki sokak daha geçerek eski kahverengi binaya girdi. Her gün olduğu gibi 2. kattaki 4numaranın kapı kedisi haline gelmiş Gri'yi sevdi. 9 numaranın önünde durarak kapıyı yavaş olmaya çalışarak açtı. Işığı yakmadan ayakkabı, ceket ve şapka üçlüsünü komidine fırlattı.
Yorgun adımlarla salona ilerledi, küçük masanın üstünde duran kitaba göz ucuyla baktı. Okumak için hiç mecali yoktu. Ağrı kesici içmek için mutfağa yöneldi. İlaç içmeyi hiçbir zaman sevmemişti. Hastalıklarında kendine bu yüzden resmen işkence çektiriyordu. Hapın iğrenç hissiyatını takmamaya çalışarak suyu kafaya dikti. Bir faciayı daha atlatmıştı.
Odasına gidip üstünü değiştirdi. Rahatlamış olmak onu biraz olsun kendine getirmişti. Salondaki küçük balkona çıkıp pufa attı kendini. Hava hafiften esiyordu, rüzgarın perçemlerini dağıtmasına izin verdi.
Kahveyi içtiğinden beri bir garipti. Kendini başka bir boyutta görüyordu adeta. Gözleri hafifçe kapandı. Hafif serin hava onu mayıştırmıştı.
Evinin salonunda oturmuş kitap okuyordu. Birden karşında teğmen üniforması üzerindeki halini gördü. Ona bakıyordu sadece. Fakat bakışları başkasına aitti. Buna adı gibi emindi. Uzun süre inceledi karşındaki Boran'ı.
Yavaşça yanına oturdu karşısındaki o. Elindeki kitabı aldı ve kaldığı sayfayı kıvırdı. 137. Ardından eline bir kalem aldı ve son sayfasına bir şeyler yazdı.
Bir anda uyandı Boran. Kendine gelmeyi bekledi bir süre. Gördüğü rüya çok tuhaftı. Kendine gelebilmesinin tek olanağı uyumak diye düşündü. Paytak adımlarla salona girdi.
İstem dışı gözü masaya kaydı. Az önce okumak istemediği kitap yerine rüyasında gördüğü kitap duruyordu. Bütün vücudunun titrediğini hissetti. Kitabı yavaşça eline aldı.
Daha önce kendine böyle bir kitap aldığını hatırlamıyordu. Sayfalarını çevirdi yavaşça. Bir sayfa işaretlenmişti. Gözleri sağ alt köşeye gittiğinde yutkundu. 137. Neler dönüyordu?
Sayfada yazan sadece kısa bir paragraftı.
'Oynamak değil, yaşamak ve yaşatmak gerekir. Peki ya yaşamış birini nasıl yaşatırsın yeniden? Bunu başarmak zorundasın. Sen.'
Anlayamadı Boran. Oyunculuktan bahsediyordu ama yaşamış olanı yaşatmak. Hızla son sayfayı açtı. Garip bir el yazısı yazılmıştı.
Seninle böyle tanışmak istemezdim fakat şartlar diyelim. Seni takdir ettim fakat artık daha iyi olma zamanı. Artık arkadaş olma zamanı. Pek yakında yeniden görüşeceğiz Boran. Şimdilik uykuna dönebilirsin. Beni yorgun canlandırmak istemezsin, değil mi?
Leonidas.
Evett. İlk bölümle karşınızdayımmm. Nasıl bakalım? Beğendiniz mi? Sizce neler olacak daha sonra?
Okuduğunuz için çok ama çok teşekkür ederim. Umarım beğenmişsinizdir. Sizi seviyore okurimoular.
Ayrıca kapak için @tellmehileon'a çok ama çok teşekkür ediyorum. Seni de seviyorum Yazarimou!!
![](https://img.wattpad.com/cover/114135982-288-k181108.jpg)