Satır arası yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar.
Ayrıca twitter üzerinden Boran Leon benzerliği başta olmak üzere size Deruhte'yi hatırlatan her şeyi Deruhte hastagiyle paylaşabilirsiniz. Paylaşımları bekliyor olacağım.
Bazen düşünüyorum da yaşam bize hiç tahmin etmediğimiz şeyler sunuyor. Göz açıp kapayıncaya kadar değişen, kısa ve tekrarı olmayan anlara saklı o kadar çok detay var ki. Kaçırmamak isteyip her gün yüzlercesinden mahrum kaldığımız. Son zamanlarda benim yaşadığımda bundan ibaretmiş meğersem. Büyük resme bakmaktan, asıl perspektifi yakalayamamış ve bütün zevkten mahrum etmişim kendimi.
Bir gece başladı her şey. İçtiğim o anasonlu acı kahveden, bir uyku ile değişen kitaba kadar sadece bir gece. Yanlış olan neydi? Yanlış bir şey var mıydı? Peki ya bu yanlış benim hayatımı nasıl etkilerdi?
Her şey nasıl başladı hatırlayalım. Başta sadece içinde yer almak istediğim, parçası olmak istediğim bir projeydi. Uzun bir uğraş sonucu dahil oldum serüvene. Ardından asıl hikaye başladı. Başka biri olma maratonunda birinci gelmek zorundaydım. İzleyici kadar benim için de beklenmedik ve her bölümde farklı bir yanını gördüğüm bir karakterim vardı. Leonidas.
Zaman ilerledikçe başardım. Bir bedende iki ruh yaşıyordu artık. Leon ve Boran. Boran'ın dizginleri kendi elimde ama daha çok hayata bağlıyken; Leon'un dizginleri senaryonun elinde ama çok benim performansıma bağlıydı. Ve bedenim bu iki yabancıya ev sahipliği yapmanın tadını çıkarıyordu.
Fakat yanılmıştım. Leon'un dizginleri ne senaryoya ne de benim hareketlerime bağlıymış. Leon bambaşka alemlerde ve hürmüş. Bir gece öğrendim ben bunu. Ansızın bir kitabın en arka sayfasına yazılmış not ile tanıştım onunla. Hani bedenimdeydi o. Hani hayal dünyamın yarattığı, bedenimin ise geçici süre onu somutlaştırdığı bir kurguydu. Evet ben onu bedenimle somutlaştırıyordum fakat o hayal gücümün bir örneği değil hayatın salt gerçeğiydi.
Karşıma benim suretimde ama benden tam bağımsız çıktı. Delirdiğimi düşündüm. Delirmiş olmak korkutmasın bizleri. Her insan delidir biraz. Sonradan fark ettim. Delirmek bu işten en kolay sıyrılma yoluydu. Zihnim ve zekam bana oyun oynamıyorlardı. O burada, yanımdaydı.
Kabullenmesi zor oldu evet. Zoruma da gitmedi değil. Bambaşka hayatlardı bizimkisi ve ortak noktalar bulabilmek için can atıyorduk resmen. Yaptığımız iş bile biraz benzer çokça apayrıydı.
Bunları düşünürken asıl soruyu sormayı unuttuğumu anladım. Neden buradalardı? Sadece beni allak bullak etmek için gelmiş olamazlardı. Bir sebebi, amacı veya isteği olmalıydı.
Aklımdan bunlar geçerken bir de bambaşka bir detay çıktı önüme. Görmezden gelmemin imkansız olduğu bir detay. Bir mektup. Yunanca yazılmış ve tarihler o kanlı savaş zamanına ait. Türkçe metni gelmeye başladıkça içimde bir yerlerin hezeyana uğradığını hissettim. Canlandırması kolaydı, hiç kimseye gerçek anlamda zarar gelmiyordu. Bir pamuk tüm o kanı silmeye yetiyordu.
Ancak mektup salt gerçekti. Ölen kişi geri gelmeyecek, ''KESTİK!'' sesini duyduktan sonra özgür yaşamına devam edemeyecekti. Belki de bundandı başlarda Leon'a tepkim, umursamazlığım, bitkinliğim.
Hayatımı daha da karmaşık yapmak mektubun sahibinin peşine düşerek çok basitçe gerçekleşti. Fakat içimdeki o meraklı ve aynı zamanda dizginlenemeyen çocuk ve istek beni her defasında biraz daha ileri sürükledi.
Birkaç ipucu, bir sahaf, Yunanca kitaplar ve üstünde bir sürü ismin yazılı olduğu bir liste. O listedeki insanların önüne dikilmek ve mektuptan amansızca bahsetmek zordu. Etrafımdakilere Leon'un varlığını haykırmak isterken susmak zorundaydım. Ben bile kendime aylarca inanamazken onlar bana deli gömleğini ilk andan giydirirlerdi.