Satır arası yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar.
Yaşam olduğundan daha karışık ve karmaşıkken insanoğlu her zaman kolayı seçer. Önüne çıkan engelleri aşmak yerine kaçmayı seçer, yapabilecekken pes etmeyi, savaşabilecekken mağlup sayılmayı, sevebilecekken nefret etmeyi seçer. Asıl güzellik zor olanın arkasında olduğu halde yalancı güzelliklerle avutur kendini.
Öğrendiği gerçekler, birbirine bağlı noktalar ve düğümler. Düşünmek yorar ancak bu kadar bıktırmamalı. Akışına bırakmak gerekmez mi birazda? Kolları iki yana açıp beklemek gerekmez mi? Rüzgarı hissetmek, sesleri duymak, birazda dinlemek gerekmez mi?
Hayatı değiştirebilecek o kadar kolay unsur varken onu değiştirmeden kabul etmektir zor olanı. İstenilene ve beklenene karşı hep bir yandan kötüdür hayat. Arayışlar vardır bu yüzden. Bir film izlersin, kitap okursun, şarkı dinlersin. Kendine, sana hitap eden noktalar ararsın. Kendine özel kılacak yönlerini bulmaya çalışır, benimsemek istersin.
Bazı anlar gelir karşındakine tepkini düşünmeden verirsin. Mantığın onaylamadan ağzın söyler. Reflekstir sanki o, bir dürtü. Neden öyle dediğini düşündürür sana. Ama içinden gelendir o. Asıl istediğin, doğal olduğun. Getirdiklerine katlanırsın o yüzden. Sen sonuçlarına katlanacağın bir zafere adım adım gidersin.
Boran da aynı bu durumda şimdi. Yapabileceği, sorgulayabileceği, yargılayabileceği onca nokta, detay vardı ancak o Leon'un sorusunu anında cevapladı.
''Evet!'' Aslında iki heceden ibaret olan bu kelime getirdiği sorumluluklarla ağırlaşabiliyordu. Leon ile konuşmasının üzerinden iki hafta geçti. Olacakları bekliyordu.
Evin kapısını temkinli bir şekilde açtı. Gri'yi taş zemine dikkatli bir şekilde bıraktı. İhtiyar kedi anında ortama ayak uydururken Boran'da elindeki poşetlerden kurtulmaya çalışıyordu. Alışverişten dönerken görmüştü onu. Sahibinin kapısının önünde acı acı miyavlıyordu. Yemek kabı ve suluğu boştu. Boran onu öyle gördüğünde kapıyı çalmaya başlamıştı ama açan olmadı. Sonunda seslere karşı komşu dayanamayıp karşılık verdi.
''Onlar tatile gittiler, bir aydan önce dönmezler.'' Hiç düşünmeden evine çıkardı Boran Gri'yi. Böylece her sabah selamlaştığı sevimli dostu ona ev arkadaşlığı yapmaya başladı.
Gri mutfağa ilerlediğinde Boran poşetleri de alarak onu takip etti. Kedi anında sandalyeye çıkıp oturduğunda Boran'ı net bir şekilde görebiliyordu. Boran aldıklarını yerlerine yerleştirirken kedinin onu dikkatlice izlediğini fark etti.
''Acıktın değil mi Gri? Gel bakalım sana verebileceğimiz neler var.'' Dolapları karıştırdı fakat ona uygun bir şey bulamadı. Ardından buzdolabına yöneldi. Biraz göz gezdirdikten sonra kendine bir bira aldı, Gri içinde sütü çıkardı. Gri sütü iştahla içerken Boran şişesini hafif yukarı kaldırarak ona güldü.
''Şerefe minik dostum. Sağlımıza.''
Bu yaptıkları size ne kadar garip gelse de onun keyfi bugün oldukça yerindeydi. Her akşam olduğu gibi yine balkonuna ilerledi. Yoldan geçen insanları izlemek bir bakıma eğlenceliydi. Muhtemelen bir daha hiç göremeyeceği yüzlere bakıyor, hayatlarını tahmin etmeye çalışıyordu. Her zaman acelesi olan bu şehrin insanları da aynı onun gibilerdi. Sabırsız, aceleci ve duygusuz. Kendi dünyasında onlara biraz renk katıyor, bu işten inanılmaz zevk alıyordu.
Leon'u uzun zamandır görmediğini fark ettiğinde onun nerede olduğunu merak etti. Ölü bir insanı merak etmek ne kadar garipti.
''Nerede olacak sanki, olsa olsa mezarlıktadır.'' saçmaladığını o da biliyordu. Gülmeye başladı. Ne Leon ne Hilal ne de yaşadıkları tuhaftı artık onun için. Alışmıştı ve alışkanlık uyuşturan bir şeydi. O anda yanındaki sandalye hareketlendi. Balkonun demirliklerini arkaya alacak şekilde, Boran'ın hemen paralelinde durdu. Ardından bir çınlama sesi ve Boran'ın eline tuttuğu şişeden yayılan titreşimler. Demek ki Leon da içiyordu bu gece onunla beraber.