"O"

386 43 7
                                    

BU BÖLÜME MUTLAKA YORUM YAPIN. GECİKME İÇİN ÜZGÜNÜM. KEYİFLİ OKUMALAR...

Masaya yayılan eşyalarda gezdirdi gözünü. Farklı farklı yerlerden ve birbirinden bağımsız bir sürü kağıt. Kiminde mektup yazıyor; kiminde ise sahibini asla anlayamadığı denemeler, anlatılmak istenenlerle dolu cümleler. 

Ufak bir değerlendirme yapmak istedi kendince, toparlamak tüm bu verileri. Neresinden tutsa sonu hüsrandı. Bir bağlantı, amaç, iz yoktu. Eşyalara baktı. Bir toka ve kol düğmeleri. Bunlar ona nasıl iz olabilirlerdi ki? 

Belkilerden başka hiçbir şey yoktu elinde. Kurcalamak istiyor ama her defasında daha da derin bir karmaşa ile doluyordu  zihni.

''Bu kadar düşünme. Şimdi hiçbirinin bir anlamı yok gibi gözüküyor, biliyorum. Ama meşakkatli bir yolu kabul ettin sen. Kolaydan bitişe yaklaşmak olmaz. Yorma kendini bu kadar.''

Hilal uzun zaman sonra gelmişti yanına. Boran haliyle ilk başta defteri sordu. Şu an tamamı ile deftere odaklanmıştı. 

''Defterini bulmamı söyledin ancak hiçbir iz bırakmadın. İzmir'de mi yoksa başka bir şehirde mi? Bir an önce söyle bana. Beklemek fazla can sıkıcı bir eylem.''

Hilal karşısındaki genç adama gülümsedi. Şu geçirecekleri birkaç günün sonunda da yine böyle meraklı olmasını diledi. Böyle ilgili olmasını...

''Tamam o halde. Hazırlan İstanbul'a dönüyoruz.''

Yine zamanın gereğinden yavaş akıyor gibi hissettirdiği anlardaydı Boran. İnsanın algılayış biçimi ne kadar da garipti böyle. Sinirini bozan bir gariplik. İçinde otururken yavaş gidiyor gibi gelen uçağın aslında ne kadar hızlı gittiğini tahmin edebiliyordu. Fakat elinden gelse uçağı bambaşka bir hız tanımıyla uçuracaktı.

Sonunda İstanbul'a vardığında ilk işi eve gitmek oldu. Ekim ayına girmek üzerelerdi ve yakında dizi çekimi ve oyun onu zorlayacaktı. Son günlerde ne kadar çok şeyle meşgul olduğunu hatırladı. İnsanlarla iletişim içerisinde olmadığı zamanlar aklı ya hep Hilal ve isteklerinde oluyordu ya da bir şeyler bulmak için oradan oraya koşuşturuyordu. 

Geçmişin yaşanmışlık gizemi olmasa bu kadar kapılmazdı belki bu olaya. Böylesine merak etmez, kafa yormazdı. Oynadığı karaktere bu kadar saygı duymasa inanmazdı da belki. Ancak biliyordu ki içten içe tüm bu koşuşturma onu mutlu ediyordu.

Olmak istediği yere adım adım giderken, normal hayatının dışında tamamen ona ait bir olay yaşıyordu. Kendini özel hissettiriyordu bu durum.  Yorgun ama memnundu. 

Kendini rahat koltuğuna attı. Her zamanki ritüeliydi bu. Sadece uzanıp sessizliğin tadını çıkardı. Bir santim bile kıpırdamadı, bozmadı şeklini. Sessizliği dinledi, sessizliğin ne anlatmaya çalıştığını çözmek için çabaladı. Sonunda da uyuyakaldı...

Onu uyandıran kucağına atlayan yumuşacık tüylü ve sürekli gırlayan bir şey oldu. Sıcacık bir şey... Gri. Boran göğsüne oturmuş, gözlerini ona dikmiş kedinin haline güldü. Bakışı, ifadesi çok komikti. Kucağından indirmeden doğruldu. Uzun uzun sevdi onu. Ardından kendine kahve aldı, Gri'nin kabına süt koydu. Karşılıklı içmeye başladılar içeceklerini.

Derken zil çaldı akşamın ilerlediği şu saatlerde. Paytak ve olabildiğine yavaş adımlarla gitti kapıya. Işıkları açmadığından kolu bulması zor olsa da başardı. Apartmanın ışığı gözünü aldı bir süre. Görüşü netleştiğinde ortalıkta kimse yoktu. Etrafına son bir bakış atıp kapıyı kapatmaya yeltendiğinde esen rüzgarla içeri bir kağıt uçtu. 

Koridorun sonunda yere düşerken yakaladı Boran onu. 

''İl Kütüphanesi'ne git. Şimdi.''

DERUHTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin