Olivia
Umursamaz davranmak, rahat olmak buraya kadardı.
Kendimi kaybetmiştim. Kendimi Harry'e kaybetmiştim.
Ağırdan almak konusunda verdiğim karar tam manasıyla boka sarmıştı. Sanki ben ipleri gevşek tuttukça Harry'i biraz daha Lisa'ya doğru itiyordum. Benden öylesine uzaklaşmıştı ki bu durum artık katlanılmaz olmuştu.
Harry'nin beni provadan kovduğu günden sonra büyük çabalarla Holmes Chapel'in serserilerini araştırmış ve sonunda istediğimi yaptıracak tipler bulmuştum. Bastığım resimleri Lisa'nın evinin etrafına yapıştırıp ortalığa saçmak onların işiydi. Bunu gecenin bir yarısı benim yapacak halim yoktu. İstedikleri ücret de çok değildi, bu iş cidden çok kolay olmuştu.
Yaptığımdan pişman değildim ve en ufak bir utanç da duymuyordum. Lisa'dan kurtulmak için her şeyi yapardım.
Duyduğum tek üzüntü, Harry'nin zarar görmesiydi. Fiziksel olarak yani.
Bunun da elimde patlayacağından deli gibi korkuyordum. Sarhoş olduğum akşamla ilgili anılar bulanık olsa da Harry'nin beni öpmediğini hatırlıyordum. Bana bağırdığını, onu aldatmayacağını söylediğini hatırlıyordum.
Çok iyi hatırladığım bir şeyse, ona adımı söyletmeyi başarmış olduğumdu. Bu, yani onun adımı söylediğini duymak, sıcaktan haşlanmışken yastığın soğuk tarafını çevirmeyi akıl etmek gibi ya da ne bileyim, önceden dar gelen bir elbisenin içine girebilmeniz gibiydi. Biraz daha büyük bir mutluluğa sebep oluyordu tabii. Bir de inanılmaz büyük bir rahatlamaya.
Ayrıca bir şekilde Harry'nin hırkası bendeydi. William onun üzerimde olduğunu söylemişti. Harry, onu üzerime örtmüştü. Düşünmesi bile yüzümü ellerimle kapatıp kıkırdamama neden oluyordu.
Adımı söylediğini duyalı birkaç gün geçmişti ve hala onunla hiçbir iletişimim yoktu. Hırkasını verme bahanesiyle evine gitmeyi istiyordum fakat buna henüz hazır değildim. Hırkayı ona geri vermeye yani. Tıpkı diğer kıyafetleri gibi onu da koleksiyonuma eklemek daha cazip geliyordu.
William'dan öğrendiğime göre Lisa'yı temelli Londra'ya göndermişlerdi. Buraya gelmesini yasaklamışlardı; ve tabii Harry ile görüşmesini de. Bunu duyunca rahatlayacağım,içim ferahlayacak sansam da nedense istediğimi elde etmiş gibi hissedememiştim. Bunu yaparak onların arasındaki şeyi daha da körüklemiş olmaktan korkuyordum. Ya planım geri teperse? O zaman ne yapardım?
En azından bir süre Harry'nin buradaki düzenini bırakıp Londra'ya onun yanına gitmeyeceğinden neredeyse emindim. Annesiyle kardeşinin de orada olması sorundu, evet fakat Harry Bozukluğu'nun yanından ayrılmak istemezdi. Her ne kadar William bana üzerindeki tılsımın tükendiğini iddia etse de hala Harry'e yardımcı olacaktı. Onun ağabeyi gibiydi artık ve üzerinde tılsım olup olmaması önemli değildi. Manevi olarak bile onun desteğine ihtiyacı vardı Harry'nin.
William'ı kıskanmamaya çalışıyordum.
Aramızda laf taşımaktan bıkmış olacak ki - gerçi yalnızca bana laf taşıyordu, Harry'nin benim hakkımda bir şeyler öğrenmek istediğinden şüpheliydim - birdenbire ikimizi barıştırma işine girişti.
Onun evinde, yani Harry'nin ailesinin evinde yemek yemeyi teklif etti. Ona sert bir tepki vermeden önce bunu önce bana, yani Harry'den önce bana sorduğunu onayladım. Tabii ki öyle yapmıştı.
Önce çok saçma gelen bu fikrin birkaç dakikalık bir düşünmenin ardından çok da mantıksız olmadığına karar verdim. Belki biraz iyi polisi oynamak işe yarayabilirdi. En azından onu Lisa'dan ayıramasam da Harry'nin yeniden benimle konuşmasını sağlayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lucky Coin | Styles
FanfictionBir dilek tutmuştu. Gerçekleşecekti belki Ama olmayacak mıydı bir bedeli? Çaldıysa bir başkasının dileğini.. * © o-ophelia 2016