Harry
"Şimdi, uyuman için sana bir masal anlatacağım." dedi Olivia beni omuzlarımdan tutup kendisine çekerken. Başımı göğsüne yerleştirdi ve saçlarımı okşamaya başladı. Kafamda kırk tilki dolaşmasa bu yaptığı neredeyse rahatlatıcıydı. İtiraz etmemek için kendimi zorladım ve burnumdan sakin sakin nefes alarak gözlerimi yumdum. Kulağımı ona vermek için konsantre oldum ve anlattıklarının gözlerimin önündeki karanlıkta şekillenip bir ilüzyon oluşturması için çabaladım.
Neredeyse yarım gün süren yolculuğumuzdan sonra, sabahın köründe Highburn'e varmıştık. Şehri tanımadığımız için havaalanından bindiğimiz bir taksiye bizi bir otele bırakmasını istemiştik ve adam bizi şehir merkezine getirmişti. Olivia taksicinin bizi bıraktığı otelin fazla lüks olduğunu ve gidip başka, daha ucuz, çok daha ucuz, bir otel bulmayı önermişti fakat çok yorgunduk ve jet lag ağzımıza sıçmıştı.
Şehri bilmiyorduk ve önce kafamızı toplayıp bir plan yapmamız gerekiyordu. Bu yüzden bu otelde birkaç gece kalmaya karar vermiştik. Elimdeki tüm nakit parayı harcamam gerekmişti.
Olivia'nın masalı işe yarıyordu. Kendimi gerçekten de onun anlattığı uyduruk, saçma ve tutarsız hikayeyi gözümde canlandırırken buldum ve bu farkındalıkla gülümsedim. Olivia yüzüme eğilip gülümsememi gördü, sesini yükseltip daha bir şevkle masalını anlatmaya devam etti. Sanki bir drama oynuyormuş gibi karakterlerin cümlelerine tonlama ve vurgu yapıyor, sesini değiştiriyor ve arada sessiz kalıp gerilimi arttırıyordu. Bunları nasıl uydurduğunu merak ediyordum. Kafasının içinden böyle şeyler geçtiğine göre gerçekten de kocaman bir hayal gücü olmalıydı. Hayal dünyası insanın içinde yaşamak isteyeceği türdendi.
Onun kafasının içinde yaşamak isterdim.
"Ve sonra," dedi Olivia, ne kadar geçtiğini anlamadığım bir süreden sonra. Kelimelerin hepsini artık takip edemiyordum. Soluklarım yavaşlamış, yarı uyku halinde neredeyse rüya görüyordum. Olivia'nın sesi artık çok uzaktan geliyor gibiydi. Yine de hikayesinin sonunu duyabilmek için temkinli bir uyku halindeydim. Onu duyabileceğim kadar uyanıktım.
Olivia cümlesinin devamını getirmedi ve yavaş yavaş bilincim yerine gelirken Olivia'nın hafifçe horlamaya başladığını duydum. Gözlerimi açmadan kendime yeniden onun hayali karakterlerini hatırlattım ve onların beni elimden tutup maceralarına ortak etmelerine izin verdim. Gizemli ve beklenmedik bir maceraydı; tıpkı bizimki gibi.
Tek farkı masalın sonunun mutlu biteceğinden emin olmamdı.
Telefonun sesiyle sıçrayarak uyandım. Kötü bir haber almaktan öylesine korkuyordum ki uyku sersemliği bile bu endişeyi hatırlamama engel olamadı ve uyanır uyanmaz kalbim gümbürdeyerek atmaya başladı. Olivia'yı uyandırmasın diye hızlıca telefonuma ulaşıp aramayı cevapladım.
Arayan Haiden'dı. Doğal olarak nerede olduğumu soruyordu. Onlara hiçbir açıklama yapmamıştım ve bugünkü provaya gitmediğimde neden gitmediğimi merak etmişlerdi. Ona olanları kısaca anlatırken karşıdan inanmadığını belirten iç çekişler ve sahte onaylamalar duydum. Sonlara doğru sesimden filan olacak ikna oldu ve ne kadar üzgün olduğundan bahsetmeye başladı. Az önceki tavrı için de özür diledi. Son olarak Louis için iyi dileklerde bulundu ve grubu kafama takmamamı, idare edeceklerini söyleyerek içimi rahatlattı. Gerçi o arayana dek aklımın ucundan bile geçmemişlerdi ama birilerini daha yüz üstü bırakmadığımı bilmek gerçekten de rahatlatıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lucky Coin | Styles
FanficBir dilek tutmuştu. Gerçekleşecekti belki Ama olmayacak mıydı bir bedeli? Çaldıysa bir başkasının dileğini.. * © o-ophelia 2016