60.1 / Livy

939 110 175
                                    

Olivia

Üç Yıl Önce

On dokuz yaşındaydım.

Her şey benim için yeni başlıyordu. Üniversiteye kabul edilmiştim, istediğim bir bölümü okuyordum. Beni seven arkadaşlarım vardı, güzeldim, akıllıydım ve çok yakışıklı, beni düşünen, sırf benim için o küçük kasabadan Amerika'ya gelen bir sevgilim vardı. Onunla küçük ama sevimli, ev gibi hissettiren bir dairede yaşıyordum. Tek sorunum bir sonraki haftaya yetişecek olan bir inceleme yazısının henüz başında olmamdı. Her şeyin bu kadar mükemmel göründüğü bir tabloda kim hayatımın tepe taklak olacağını tahmin edebilirdi ki?

Özellikle de ben... Hayatı toz pembe gören, her şeyin istediğim gibi olmasını isteyen, bunun için uğraşan ve hiçbir şeyin peşini onu mükemmelleştirene kadar bırakmayan ben, bunun geldiğini nasıl görebilirdim.

Şımarıktım. Kendimi beğenmiş ve küstahtım. Hayatın adaletsiz davrandığı insanlarla ilgili hiçbir zaman düşünmezdim. Tek düşündüğüm her zaman ben olmuştum. Benim başıma asla kötü bir şey gelmez, gelemezdi. Ben, bendim.

Bu yüzden, kendimi görmekten kör olduğum için de olacakları önceden sezmem imkansızdı.

Sebastian'la annemin doğup büyüdüğü o küçük İngiliz kasabasında tanışmıştım. Büyükbabamın cenazesine gittiğimizde, beni o karamsar evden çıkarmış ve üzgün bile hissetmediğim günleri içimden geldiği gibi yaşamama yardım etmişti. İnsanların tesellisine ihtiyacım yoktu, çünkü hiçbir zaman büyükbabamla o kadar yakın olmamıştım. Üzgün gibi görünmek canımı sıkıyordu ve Sebastian bunu fark etmiş, beni o, çoğu sahte olan insanların arasından kaçırmıştı.

Onu kendim gibi görmüştüm. Başkalarının ne hissettiğindense, kendi hislerini ön plana koyuyor ve buna göre davranıyordu. Ne istiyorsa onu hissediyor, onu yapıyordu ve bu konuda hiçbir sınırı yoktu. O zamanlar bunun doğru olduğunu düşünüyordum.

Bana aşık olmuştu, en azından beni buna inandırmıştı. Benim için okyanusun diğer tarafına taşınmış, ailesini arkasında bırakmıştı. Hem de benden bir karşılık dahi almadan. Onu yalnızca kasabaya gittiğimde iyi vakit geçirebileceğim bir adam olarak görüyordum. Benden yaşça büyüktü ve itiraf etmem gerekirse onunla birlikte olmayı da en çok bu yüzden istiyordum. Yaşıtlarım hala küçük şeylerle uğraşırken, ben daha ciddi ilişkiler kurmak peşindeydim. Sebastian bana kendimi daha büyük, daha olgun ve daha kadınsı hissettiriyordu. Onunla bu yüzden sevgili olmuştum. Ona hissettiklerim yüzünden değil. Onunlayken hissettiklerim yüzünden.

Ona asla karşılık vermemiştim. Ona asla onu sevdiğimi söylememiştim ve Sebastian'la ilgili güzel olan şey buydu. Bunu sorun etmiyordu. Bana beni sevdiğini, çok sevdiğini fısıldıyor ve ben sessiz kaldığımda dudaklarımı onları öperek meşgul ediyordu.

Büyükannem hiçbir zaman onu sevmemişti. Sebastian, annemin ilk aşkının oğluydu ve onun serserilikleri yüzünden büyükannem evlenmelerine izin vermemişti. Aynı şeyler Sebastian için de hissediyordu ve bu yüzden benimle küstüğü bile olmuştu. İlk önce aramızdaki yaş farkını bahane ediyordu fakat sonra içindekileri olduğu gibi söylemeye başladı. O bana iyi gelmiyordu. Onunla olduğumdan beri başka biriydim ve bu olduğum kişiden nefret ediyordu. Büyükannemi seviyordum fakat bu onaylamayan tavrı yüzünden onunla görüşmeyi neredeyse bırakmıştım.

Bana verdiği aile yadigarı uğur parasına her baktığımda aklıma onun masmavi gözleri gelmese işim daha kolay olacaktı.

The Lucky Coin | StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin