Harry
Gözlerimi açmama rağmen hala rüya görüyor olmalıydım. Olivia burada, karşımda olamazdı, değil mi? Yandaki pencereden giren, günün son ışıkları Olivia'nın saçları arasına karışıyor, onları parlatıyor ve gözlerimi alıyordu. Gözleri olağandışı bir şekilde ışıldıyor ve daha önce hiç olmadığı kadar sıcak bakıyorlardı. Yine de beni en çok şaşırtan bakışlarındaki tereddüt oldu.
Her zaman kendinden emin bakan Olivia, şimdi bana sanki bir şeylerden çekiniyor gibi bakıyordu. Bu kadar yakınımda olmasına rağmen saniye geçtikçe benden uzaklaşıyor, aramızdaki mesafeyi katlıyor gibi geliyordu. Bakışlarındaki sıcaklık sönüyor, yerini yine buz gibi bir renge bırakıyordu.
Dudakları bir nefes uzağımdaydı oysa. Neyi bekliyordu?
Neyi bekliyordum?
Ufacık bir hareketle onu öpebilir, yeniden onu kendime, sıcaklığıma çekebilirdim. Bunun yerine gözlerimin önünde onun giderek buzlaşmasını izliyordum.
Cesaret edemiyordum. Öyle suçlu hissediyordum, öyle utanıyordum ki ondan, onu öpmeye korkuyordum. Onu yeniden kırıp yeniden incitmekten, yeniden ağlatmaktan korkuyordum. Ondan özür dileyecek yüzüm bile yoktu. Beni affetmesini istemeye dahi hakkım yoktu.
Olivia gözlerimin içine, oradan derinlere, ruhama bakarken gerçekten görebilmesini diliyordum. Ne kadar pişman olduğumu, onun canını yaktığım için ne kadar acı çektiğimi ve her şeyi geri alabilmeyi ne kadar çok istediğimi... Her şeyden daha çok...
Kaşlarını hafifçe kaldırdı, bir şey istiyor ve bunu anlamamı bekliyor gibi. Ya da bana öyle geliyordu, Olivia'nın bakışlarında herhangi bir anlam ya da duygu yoktu. Bilinci kapalı gibi yalnızca gözlerini benimkilere dikmişti, adeta bir tür trans halindeydi.
Buna rağmen kaşlarının o ufacık hareketinden Olivia'nın neyi beklediğini anladım. O gece, beni sevdiğini ilk kez söylediği gece benden istediği şey aklıma geldi. Sesi o anki kadar net bir şekilde kulaklarımdaydı.
"Sadece izin ver. Gözlerini kapat."
Olivia, gözlerimi kapatıp beni öpmesine izin vermemi bekliyordu. Dudaklarımın kenarı heyecanla kasılıp titredi. Gözlerimi daha fazla beklemeden usulca kapatırken kulaklarımı şimdi Olivia'nın televizyondan gelen sesi dolduruyordu. Olivia'nın en sevdiği şarkımızı söyleyen sesi. Sanki her şey, evren, Tanrı, bu anı mükemmelleştirmek için uğraşıyordu. Hepimiz nefeslerimizi tutmuş, Olivia'nın beni öpmesini bekliyorduk yalnızca.
Sonunda, bana yıllar geçmiş gibi gelen bir sürenin sonunda Olivia'nın kıpırtısını hissettim. Bir saniye sonra, henüz dudaklarını hissetmeden saçları, büyük ihtimalle şimdi normalden iki katı alan kaplayan saçları, yanaklarımı gıdıkladı.
Bu his öyle tanıdıktı ki... Şimdi, Olivia beni öpmeden hemen önce tıpkı 11 yaşımdaki gibi hissediyordum. Tıpkı Olivia'nın beni ilk öptüğü andaki gibi kalbim, bu his ne kadar yabancı olmasa da delirmişti. Buna alışmış olması gerekirken sanki yeniden o anı yaşıyor gibi, sanki az sonra yine bir ilk yaşayacakmış gibi yerinde duramıyordu.
Olivia'nın dudakları benimkilere değdiğinde farkında olmadan nefesimi tutmuştum. Onu daha önce de öpmüş olduğum gerçeği silinip gitmişti ve sanki ilk kez öpüşüyormuşuz gibi, Tanrım, sanki ilk kez bir kadını öpüyormuşum gibi gergindim. Aynı anda hem heyecanlı, hem ürkek, hem de istekliydim.
Buz gibi dudaklarını dudaklarıma bastırırken, soğukluğu tenimi yakıyor, kavuruyordu. Tıpkı o zamanki gibi.
Yine kısa, yine olabildiğince çocuksu bir öpücüktü bu. Öyleydi, fakat beni zamanda geriye savurmuş, tüm hayatıma yön veren o ana fırlatmıştı. O an, Olivia'nın soğuk dudakları, donuk bakışlarıyla kalbimi mühürlediği andı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lucky Coin | Styles
FanfictionBir dilek tutmuştu. Gerçekleşecekti belki Ama olmayacak mıydı bir bedeli? Çaldıysa bir başkasının dileğini.. * © o-ophelia 2016