Olivia
O gün hissettiğim huzursuzluk hala benimleydi ve her ne kadar uyurken peşimi bırakmış görünse de her gece sabaha kadar başımda bekliyordu. Yorganımın altına saklanıp biri uğur paramı bulana dek orada saklanmak istiyordum. Noel sabahında bile yatağımdan kalkmak gelmemişti içimden.
Şükrediyor olmam gerekirdi; bir iş bulmuştum ve bu, o an için elime geçen en iyi fırsattı. Yine de içimde hala bir eksiklik hissi vardı, sanki bir şeyler hala ters gidiyordu. Hala yoluna koymam gereken bir şeyler var gibiydi.
Yeni taşındığımız için komşulardan biri bizi Noel yemeğine davet etmişti. O yıl ağaç bile süsleyememiştik ve annem bu konuda çok takıntılıydı. En azından hindi yiyebileceğimizi bize söylerken hayal kırıklığını saklama gereği bile duymamıştı.
Kızlardaki tuhaflık da devam ediyordu. Aradan neredeyse bir hafta geçmiş olmasına rağmen saçma şakalarını sürdürüyorlardı. Benimle alay ettiklerinden emindim ama onları hiç gülerken ya da bana pis pis bakarken görmemiştim. Bu sefer beni neredeyse inandıracaklardı ama her seferinde onların ne denli sinsi olduğunu kendime hatırlatıp bunun amaçsız bir kandırmaca olduğunu söylüyordum kendime.
Hem benim için hava hoştu. Bir tane bile One Direction şarkısı duymadan geçen günlerimin tadını çıkarıyordum. Bir de şu iç sıkıntım olmasaydı harika olacaktı.
Ayrıca bir de fazlasıyla gergindim. Harry Styles denen herifin kasabada olduğunu biliyordum ve burası onun gibi biriyle öyle ya da böyle karşılaşacağınız küçük bir yerdi. Onu görmediğim her gün korkum daha da artıyordu. Aslında bu, korkudan çok bir mide rahatsızlığı gibiydi; gününüzü mahveden bir gaz ağrısı gibi.
Bir haftanın sonunda bu endişem de kendiliğinden kayboldu. Burada bundan daha uzun kalması için bir sebep yoktu nasılsa. Çoktan gitmiş olmalıydı ve onunla bir kez bile karşılaşmamış olmam benim şansımaydı. Her ne kadar uğur paramı kaybetmiş olsam da Tanrı hala bana acıyor olmalıydı.
Kitapçı dükkanını tamamen yenilemeye girişmiştim. Yıl başında yeniden açmayı planlıyordum, tamamen yeni ve tamamen benim olarak. Sadece tabeladaki isim aynı kalacaktı; "Büyükannenin Kitapçı Dükkanı."
Kitaplıkları değiştirmek ve dükkana farklı bir ambiyans sağlamak için bir dekoratör tutmuştum. Fikir alışverişi yaparak bu işi kısa sürede halletmeyi düşünüyordum ki adam pratikliği ve yaratıcılığıyla beni haklı çıkarmıştı.
Bir süre sonra bana kalan tek iş güncel kitapların siparişi olmuştu. Dükkanı tahminimden daha geç hizmete açacaktım belki ama yılbaşının, işimin miladı olmasını istiyordum. Bu yüzden her ne kadar yeni kitaplıklar henüz gelmemiş olsa da ben yılbaşında kapıdaki tabelanın "AÇIK" yazan tarafını çevirecektim.
Her gün kitapçıma gidip küçük değişiklikler yapmaya devam ediyordum. Kızlar da hiç şikayet etmeden bana yardım ediyorlardı.Beraber eski kitapları arkalardaki raflara yerleştiriyor, artık satılma olasılığı kalmayanları geri dönüşüm için kutuluyorduk.
Yılbaşından bir önceki gün annemin tüm ısrarlarına rağmen dükkana gitmiştim. En azından ortalıktaki dağınıklığı toplamak istiyordum. Noel'e yetiştiremediğimiz çam ağacını süsleyip dükkanın vitrinine koymuştuk.
O gün ben geldiğimde kapıda görmeyi hiç beklemediğim biri bekliyordu; Matthew'un oğlu Sebastian. Onu görünce adımlarım kendiliğinden yavaşladı ve şaşkımlığım gün gibi ortaya çıktı. Duygularımı saklama konusunda hiç iyi olmamıştım zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lucky Coin | Styles
FanficBir dilek tutmuştu. Gerçekleşecekti belki Ama olmayacak mıydı bir bedeli? Çaldıysa bir başkasının dileğini.. * © o-ophelia 2016