Harry
Korkunç bir baş ağrısıyla uyandım.
Gözlerimi açmadan avuçlarımı alnıma bastırıp biraz da olsun onu dindirmeye çalıştım ama faydası olmadı. Boğazım kurumuştu,üşüyordum, açtım. Vücudum yataktan kalkmamı istiyor, bense uyumaya devam etmek istiyordum. Belki de orada unutulur giderdim ve sonra başka biri olarak doğabilirdim.
"Ben çıkıyorum!"
Göz kapaklarım hemen açıldı, yerimde doğrulduğumda başımın arkası zonkladı. Yine de kapıdan çıkıp gideni kısmen de olsa görebildim. Sarı saçlı biriydi, genç bir kadın. Allak bullak halde yataktan kalktım. Kafam öyle karışmıştı ki başımdaki ağrıyı unuttum. Nerede olduğumu bilmiyordum.
Paniklememeye çalışarak büyük, perdesiz pencerelerin önüne gittim. Aşağı bakıp buranın neresi olduğunu kestirmeye çalıştım. Bir binanın en yüksek katında olmalıydım, aşağıda sakin bir sokak vardı.Hala Holmes Chapel'deydim.
Bunu bilmenin rahatlığı, çıplak olduğumu fark etmemi sağladı. Geri geri gidip pencereden uzaklaştım aceleyle. Yerdeki dağınık kıyafet yığınından iç çamaşırımı bulup bacaklarımdan geçirirken önceki gece neler olduğunu hatırlamaya zorladım kendimi.
Nefeslerimin sıklaştığını hissetmemle yatağın ucuna oturdum ve başımı ellerimin arasına aldım. Kulaklarımda Lisa'nın kendini beğenmiş sesi çınladı. Sonra bozuk parayı bir havuza atarken görünmez birine, bir şeyler yalvarışım canlandı zihnimde. Gözlerimi açıp etrafıma bakarken ağzım bir karış açıldı.
Bu gerçek olamazdı, değil mi?
Elimi saçlarıma attım, onları geri taramak için yaptığım istemsiz bir alışkanlıktı bu. Ama parmaklarımın arasındaki kısa saçları hissedince ayağa fırladım. Kısa saçlar mı?
Bir ayna bulmak için dairede içinde deli gibi koşturdum. Yansımamı görecek herhangi bir şey. Daire tek bir odadan oluşan bir depo gibiydi. Sinirlenmeye başladığım sırada banyoya açılması muhtemel bir kapı görüp oraya yöneldim. Yanılmamıştım.
Işığı açıp lavabonun başına gittim. Aynadaki yansımayı görünce önce başka birinin resmine bakıyormuşum gibi geldi. Kısa saçlarıma,boş kalmış omuzlarıma bakarken sertçe yutkundum. Gerileyip elimi hala açık ağzıma götürdüm. Gözlerimi saçlarımdan yüzüme, oradan göğsüme indirdikçe dehşetim de gittikçe büyüyordu.
Dövmelerim. Yoktu.
Gitmişlerdi.
Bu gerçek olamaz.
Bakışlarımı aynadaki aksimden kurtardığımda telaşla vücudumu kontrol ettim. Sanki saklanabilirlermiş gibi dövmelerimi aradım. Beyaz tenimde tek bir çizik dahi yoktu. Yeniden aynaya baktım. Omuzlarım daha geniş, vücudum daha yapılıydı sanki. Yüz hatlarım daha katıydı, daha sert. Bakışlarım bile değişmiş gibiydi.
Birden korkuya kapılıp aynadan uzaklaşmak istedim. Büyük odaya geri döndüğümde gözüme takılan ilk şey yatağın karşısındaki tuval oldu. Ona yaklaşıp üzerindeki resmi inceledim, sonra ellerime baktım. Parmaklarımda soluk boya lekeleri vardı.
Bunu ben yapmış olamam.
Kahkahamı bastırmak istedim ama dudaklarımdan bir kıkırdama kaçtı. Emin olmadan mutlu olamazdım. Yatağın yanındaki komodinde bir cep telefonu duruyordu. Gidip onu elime aldım, titremeyi durdurmak için yatağa oturup sırtımı başlığına yasladım. İlk baktığım şey hızlı arama listesi oldu.
Hiçbiri yoktu. Niall, Louis, Liam... Ne hızlı arama listesinde ne de telefon rehberinde isimleri yoktu. En çok arananlara baktığımdaysa sadece iki isim görmüştüm; Lisa ve Jon.
Telefonu yatağa, yanıma bıraktım. Sonra dakikalarca kafayı yemiş gibi kahkahalarla güldüm.
Dileğim gerçekleşmişti.
...
Bölüm, GooDblucK 'a gelsin :) Yorumlarıyla başından beri beni destekleyen insanlardan olduğu ve hikayenin ismi konusundaki kararsızlığımı ortadan kaldırmama yardım ettiği için...
Kısaydı ama birçok şeyi açıklığa kavuşturan bir bölümdü bence.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Lütfen düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı ve beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın. :')
Bu arada bir sonraki 3 bölüm hazır, ilgiye göre güncelleyeceğim. Sağlıcakla kalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lucky Coin | Styles
FanficBir dilek tutmuştu. Gerçekleşecekti belki Ama olmayacak mıydı bir bedeli? Çaldıysa bir başkasının dileğini.. * © o-ophelia 2016