0.3

7.5K 800 150
                                    

Sabahtan erkenden kalktığım gibi şömineyi yakmıştım. Şimdi yine kalkar üşüyorumdu, oydu, buydu hiç uğraşamazdım. Hava zaten buz gibiydi, her halükarda yakmak zorundaydım fakat yakmamın en büyük nededi şikayet çekmek istemediğimdi.

Pencereye yaklaşıp dışarı baktığımda kaşlarım havalanmıştı. Felaket kar yağmıştı ve de yağmaya devam ediyordu. Burdan nasıl çıkacaktık? Böyle yağmaya devam ederse evle beraber kapanacaktık.

"Günaydın."

Yandan gelen sesle başımı çevirdim içeri giren bedene baktım. Uyanabilmişti nihayet. Gündüz olduğunu anlayabilmesi de ayrı bir başarıydı tabi.

"Bir an kış uykusuna yattın sandım."

Gözlerini devirip yeşil hırkama sarılırken şöminenin önüne geçip oturdu. Yüzünde mutlu bir ifade vardı.

"Bugün abimler bizi kesin bulacak görürsün."

Hah! Mutluluk nedeni belli olmuştu! Yani bir yönden de haklıydı. Taehyung'du bu, her şey olabilirdi. Onun duracağını sanmıyorum zaten. Beni öldürmeden huzura varamazdı.

"Arada kaynadı. Senin adın ne?"

Arkasını dönüp bakışlarını yüzüme çevirdiğinde derin bir nefes alıp "Jungkook." diye yanıtladım. O an gözlerini büyütüp bana bakmıştı.

"Ahh, demek abimin her yerde aradığı Jungkook sensin? Şimdi gerçekten bittin işte."

"Evet evet, bittiğimi ben de biliyorum. Her neyse senin adın ne? Taehyung'un bir kardeşi olduğunu bilmiyordum."

"Chun hee. Çok normal bilmemen. Abimle yaşamıyorum."

"Anladım."

"Neyse ne yiyeceğiz? Ben acıktım."

Tutamadığım kahkahamı bırakırken ellerimle yüzümü kapattım. Baktığı yerden hizmetçi gibi gözüküyordum sanırım. Başka bir açıklaması olamazdı.

"Bak sen? Ne alırdınız hanımefendi?

"Dalga geçme gerçekten acıktım."

Dudaklarımı büzüp başımı aşağı yukarı sallayarak başımla onayladım. Ardından elimi kaldırıp mutfağı işaret ettim.

"Bak, mutfak orada. Yapıp yiyebilirsin. Eline ayağına zincir vuran yok."

"Yemek yapmayı biliyor musun diye soruyor musun hiç?"

Omuz silkip kollarımı göğsümde bağladım. "Banane. Benim derdim mi? Bu kadar süslü yaşayacağına böylesi zamanlarda işine yarayacak şeyler öğrenseydin. Git bildiğin neyse yap ye. Yumurta falan kır."

"Bilmiyorum kahrolasıca!"

"Bana bağırma bir daha! Ne yapayım yani?! Hizmetçin miyim ben?!"

"Off! Abim bir bulsun bizi bu yaptıklarını tek tek anlatacağım! Kaçırdı beni, elimi ağzımı bağladı, aç bıraktı diyeceğim!!"

Ellerimi koltuğun kenarlarına vurup kalkarken sinirlerime engel olamayıp "Selamımı da söyle!" diye karşılık vermiştim.

"Söylerim!"

Tanrım bu kızlar neden bu kadar umutsuz vaka?! Kaç yaşına gelmiş yemek yapmasını bilmiyor! Yemeği geçtim yumurta kırmayı bilirsin en azından! Pes! Gerçekten pes!

Şömineye odun atıp kalktığım koltuğa geri oturup karşı koltukta oturan ona bakmıştım. Gözlerini pencereye dikmiş, kaşlarını çatmıştı. Kar yağışı yüzünden televizyon da çekmiyordu! En azından farklı bir ses, görüntü görebilirdim!

Geçen dakikaların ardından duyduğum sesle başımı Chun hee'ye çevirdim. Elini midesinin üzerine koymuş etrafa bakıyordu. Midesi mi gurulduyordu? Tanrım ne hâllere düştüm ben böyle?

"Baş belası."

Kendi duyabileceğim bir şekilde söylendikten sonra koltuktan kalktım. Gülümsemesi gözüme takıldığında durup saniyelerce ona baktım. Ne diye gülüyor şimdi? Dua etsin ben de acıktım, değilse yerimden kımıldamazdım.

"Utanmadan bir de gülüyorsun? Gülmeyi bırak da gel bana yardım et. Nasıl bir kızsın anlamadım."

"Evde hizmetçiler olduğundan öğrenme gereksinimi duymadım bir kere! Değilse şimdiye aşçıydım."

"Her ne olursa olsun. Bilmemek değil öğrenmemek ayıp diye bir söz vardır. Takıl şimdi peşime.

Göz devirirken yüzümü buruşturup mutfağa doğru ilerledim. Acaba Taehyung ne yapıyordu şu an? Adamlarını peşime takmış her saniye haber bekliyordu kesin. Onu geçtim de acaba beni yakaladığında ne yapacaktı? Bir ihtimal öldürmez aylarca işkence ederdi. İşkencelerini bilmesem korkmazdım da maalesef biliyordum.

"Evet, ne yapacaksın?"

"Ne yapacaksın değil, ne yapacağız diyeceksin."

Gözlerini devirip sıkkınca "Ne yapacağız?" diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırıp omuz silktim. Ardından buzdolabına doğru ilerledim.

"Bilmem bakarız. Malzemelere göre."

Başını olumlu anlamda sallamıştı. Kabın içine üç tane soğan koyup eline verirken sırıttım. Güveniyorum sana soğan! Göster kendini!

"Ne yapacağım bunları?"

"Palyaço olup top yerine kullanacaksın. Soğan ne yapılır? Soy ve ince ince kes."

"Dalga geçme. Nasıl keseceğim?"

Derin bir nefes alıp başımı geriye attım. Olunur da bu kadar salak olunmaz! Hiç mi birinden veya da bir yerden görmemişti. Onu da geçtim, yemek yerken sebzelerin kesilişlerine de mi hiç dikkat etmemişti?

"Sen kabuğunu soy ben göstereceğim sana."

Başıyla onaylayıp masaya bıraktığım bıçağı alıp önündeki boş sandalyeye oturdu. Kestiği soğanları koyması için yanına cam tabak bırakmıştım.

"Bu ne için?"

"Hani kestiğini koyacaksın ya? Onun için."

Başını anlamış gibi aşağı yukarı sallayıp beceriksizce kabuğu soymaya başlamıştı. Bu şimdi elini de keser ne mutlu bana! Fakat boş boş da otursun istemiyordum. Kendimi hizmetçi gibi hissediyordum onun yüzünden.

"Evet! Soydum, şimdi ne yapacağım?"

Elindeki soğanı alıp çaprazlamasına kesip ardından çevirip tekrar çapraz bir şekilde kestim.

"Şimdi sen bunu elini kesersin de, yine de elinde kesemezsin en iyisi tahtaya yatırıp kes."

"Peki."

O soğanları keserken ben de hem ona bakıyor, hem de patlıcanların kabuğunu soyuyordum. Yani, yine de kötünün en iyisini yapıyordu.

Bir müddet sonra burun çekme sesini duyduğumda ondan tarafı döndüm. Soğanlar yüzünden ağlıyordu. Onlara verdiğim görevi başarıyla yerine getirmişlerdi.

Haline gelişi güzel gülerken tuhaf bir gülme çıkmıştı ortaya. Kaşlarını çatıp bana döndüğünde daha çok gülmüştüm. Dolu gözleri ve hafif kızarmış burun ucuyla komik gözüküyordu.

"Ne diye gülüyorsun? Gözlerim yanıyor!"

"Yerken gözlerin aklına gelmeyecek mızmızlanma."

"Neden yakıyor ki bu kadar?"

"Ne bileyim ben, ona sor.

Tuhaf bir şekilde bana baktıktan sonra tekrar işine dönmüştü. Böyle uslu kalsa çok iyi olurdu ama en ufak bir şeyde Taehyung'un kardeşi olduğunu belli ettiriyordu. Ama yine de Taehyung'dan iyiydi. Denileni yapıyordu en azından..

Nuisance ᴶᴶᴷHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin