0.5

7K 803 76
                                    

Eve gereğinden fazla odun almam sonucu ağrıyan kollarım ve bacaklarım artık iflas bayraklarını çekmişti. Kapıyı kapatıp derin bir nefes alıp verdikten sonra şöminenin karşısındaki koltukta oturmuş, bacağını sandalyeye uzatan baş belasının yanına doğru ilerledim.

"Hey, sen? Şimdi nasılsın?"

Yüzünü buruşturup "Hâlâ acıyor." diye mırıldandı. Ne bitmez acıymış bu da! Her sorduğumda acıyor diyordu.

Yanına yaklaşıp ayağından yavaşça tuttum. Kırmış olamazdı değil mi? Yemin ederim kapı dışarı eder uğraşma zahmetine bile girmezdim. Yeterince dertti zaten.

"Dur ne yapıyorsun, acıyor diyorum!"

"Bir kes sesini! Ya sabır!"

Eğilip ayak bileğine daha bir dikkatle baktım. Nasıl düşmüştü onu bile anlayamıyordum. Şu anki sakin kalışından kırmak değil de burktuğunu anlayabiliyordum. Eğer kırılmış olsaydı şu saçma ağlamasına ara vermeden devam ederdi.

"Bekle burada."

"İstesem de yürüyemem zaten."

Haline güldükten sonra buzdolabına ilerledim. Umarım buz vardı. Olmasa da kapıda yeterince vardı zaten. En azından bu yönden bir şansım vardı.

Buzdolabında olan kalıp dikdörtgen şeklindeki buzu aldıktan sonra yanına geri döndüm.

"Daha yeni ısındım. Onu bana tutmayacaksın değil mi?"

"Üzgünüm ama öyle olacak."

Bileğinin şiş olan tarafına tutup beklerken başımı sağa ve sola eğip çıtlamasını sağlayarak rahatlatmıştım.

"Çek şunu ayağımdan."

"Şişini alır konuşma."

Ona aldırmadan buzu tutmaya devam etmiştim. Buz tutmak aklımıza neden gelmemişti bilmiyorum. Aklım sadece soğuktan bir an önce kurtulmaktaydı.

"Jungkook.. ben, teşekkür ederim."

"Ha şunu bileydin."

"Hah!"

Gülümseyip buzu eline verirken "Tutmaya devam et." demeyi ihmal etmemiştim. Sürekli buz tutacak kadar enerjik değildim.

Birkaç dakika sonra buzu yerine koyup koltukların birine geçip telefonumu elime aldım. Almamla kapanması bir olmuşu ama. Yani gerçekten şu bendeki olmayan şans eminim ki başka kimsede yoktu. Tanrım sana karşı isyan etmemi mi istiyorsun bilmiyorum fakat gerçekten isyan etmeme az bir süre kaldı bilesin.

Televizyon dolabında olan şarj cihazını prize takıp telefonu şarj olmaya bırakmıştım. Hoş, şarjı olsa da pek ilgilenebileceğim bir şey yoktu onda.

Koltuğa geri oturup kollarımı göğsümde bağlayıp kapatacağım sıra Chun hee'nin kıpırdanıp durduğunu fark etmiştim.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır, hayır bir sorun yok."

Tek kaşımı kaldırıp yüzüne bir müddet bakındıktan sonra gözlerimi kapattım. Dakikalar geçtikçe bedenim hem yorgunluk, hem de sıcağın etkisiyle mayışmıştı. Belki biraz uyuyabilirdim..

Tabi bu sadece gerçekleşmeyeceğini bilmeden dilediğim bir dilekti.

"Jungkook..?"

Tam uykuya dalıp o güzel hissi tadacaktım ama ne mümkün? Ayarsız seslenmiş, uykumu bölmüştü. Bir bokluk vardı, belliydi! Ne diye sorduğumda söylemiyordu da uykumu mahvediyordu?!

Nuisance ᴶᴶᴷHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin