0.7

6.3K 795 46
                                    

Zorla ana yola çıkardığım arabayı durdurup aşağı indim. Cidden şu kar makinaları iyi ki icat edilmişti. Değilse kürekle aç da aç!

"Jungkook?!"

Gelen sesle başımı çevirip kapının dibinde dikilmiş bana seslenen Chun hee'ye baktım. O hazırlanmış mıydı? Hızlı adımlarla yanına giderken gözleri üzerimdeydi. Benimle gelmeyi düşünmüyordu herhalde?

"Sen ne diye hazırlandın ki?"

"Seninle geleceğim çünkü."

Başımı iki yana sallayıp "Olmaz." diyerek reddettim. Ardından konuşmaya devam ettim. "Bacağın iyi değil. Ayrıca tanıdık biri görürse başıma kalırsın. Yerimi biliyorsun, söyleyebilirsin. O yüzden burada kalıyorsun."

"Hayır, ben de geleceğim! Evde canım sıkılıyor zaten. Ayrıca arabamın estiren sıcak havasını özledim!"

Söylediği kahkaha atmama neden olmuştu.  Arabanın estiren sıcak havası demek? Ne büyük bahane ama!

"Şaka mısın sen?"

"Bak, bağırarak ağlarım, yemin ederim akşama kadar susturamazsın beni!"

Kaşlarımı çatıp bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi aza indirdim. "Tehdit mi ediyorsun sen beni?" Topallayarak geri çekilirken "Evet" diye söylenmişti.

"Olmaz."

Tekrardan reddedip üzerine doğru yürümeye devam ettim. Maksat eve girmesini sağlamaktı. Benimle gelmesini istemiyordum. Onun yakalanması benim yakalanmam demekti.

"Geleceğim işte banane!"

"Gelmeyeceksin."

Yeteri kadar içeri girdiğinde histerik bir şekilde sırıtıp arkamı dönerek hızlı adımlarla kapıya koşturmuştum. Dışarı çıktığım gibi de kapıyı kilitlemiştim.

"Jungkook aç kapıyı! Ben de gelmek istiyorum! Jungkook aç şunu diyorum!"

"Olmaz, bekle işte ben gelene kadar. Ne yapacaksın benimle orada?"

"Jungkook lütfen! İstemiyorum beklemek! Aç işte aç!"

Bağırırken sesi titriyordu. Ağlayacak mıydı? Ne yapacağını beklemiştim fakat bir müddet sonra ses kesilmişti. Pes ettiğini düşünüp arkamı dönmüş adımımı atacağım sıra gelen hıçkırık sesiyle duraksadım.

Ağlaması... sesli olması gerekliydi?

Ardı ardına gelen hıçkırık seslerinden kapının önünde olduğu anlaşılıyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra elimi başıma atıp kaşıdım. Ardından dayanamayıp kapıyı açtım. Olduğu yerde dikilmiş ağlıyordu. Şimdi daha bir normal olmuştu sanki ağlaması?

"Neden gitmedin? Gidiyordun?"

Başını kaldırıp yeni yeni kızarmaya başlayan gözlerini bana diktiğinde kollarımı kaldırıp göğsümde bağladım.

"Ağlaman şeklim ilgimi çekti? Bağırmıyordun."

"Değişmemi sen söylemiştin!"

"Evet. Bu kadar hızlı değişeceğini tahmin etmemiştim."

"Neyse, şimdi gidecek misin?"

"Evet, gideceğim."

"Ben de geleyim! Bak, gerçekten bir şey yapmam, arabada beklerim. Bacağım kötü zaten sürüp gidemem. Yalnız kalmaktan hoşlanmıyorum."

Sonlara doğru sesinin titremesi bir ağlama dalgasının daha geldiğinin habercisi gibiydi. Ayrıca, yalnız kalmaktan hoşlanmadığını söylediğine göre daha önce onu rahatsız eden bir şeyler olmuş olmalıydı.

Kaşlarımı kaldırıp düşünür gibi yaparken merakla bekleyen yüzüne bakınmıştım. Ya dediği gibi olmazsa? Yakalanmama yardımcı olursa? Ben.. güvenemiyorum. Taehyung'un öz kardeşiydi sonuçta.

"Verdin mi kararını?"

Sorar gözlerle bana bakarken sıkıntılı bir nefes eşliğinde göğsümde bağlı olan kollarımı indirdim. Doğrusu istemiyordum gelmesini.

"Hiç bir şekilde arabadan çıkmayacaksın. Yanlış bir şey yapmayacaksın. Tamam mı?"

Gülümseyip eliyle yüzündeki ıslaklığı silerken başını hızlı bir şekilde sallayıp onaylamıştı.

Arkamı dönüp evden çıktığımda o da toplayarak peşimden gelmişti. Ondan önce arabaya binip başımı ondan tarafı çevirmiştim. Yürüyememesi ayrı kar da bir hayli zorluyordu onu. Bu yüzden dalga geçmek adına pencereyi indirip beni görmesini sağladım.

"Hey, çok yavaşsın! Acele et!"

Başını kaldırıp arabanın içindeki bana baktı. Kaşlarını çattığı buradan bakınca bile belli oluyordu. Sırıtıp Açık olan camı kapatırken arabayı çalıştırdım.

Sonunda arabaya vardığında bakışlarımı ondan tarafı çevirdim. Yavaş bir şekilde oturup  arkasına yaslanmıştı.

"Benim güzel arabam! Böylesi bir varlığın eline düştüğün için üzgünüm.."

Gözlerimi devirirken vitesi atıp gaza yüklenmiştim. Böylesi bir varlık derken? Benim gibi mükemmel bir insan arabasına bindiği için şanslı hissetmeliydi.

"Yavaş sür lütfen yerler buzlu."

"Kaplumbağa gibi mi gidelim istiyorsun?"

"O kadar da değil."

Cevap vermeyip hızımı düşürürken sürmeye devam ettim. Geçen bir hayli zaman sonra bakışlarının benden tarafı döndüğünü fark etmiştim.

"Jungkook?"

Ona bakmadan konuşmaya devam etmesi için "Hm?" diye cevapladım onu.

"Eğer abim seni bulursa hemen öldürür mü?"

"Neden sordun? Yakalattırıp öldürtecek misin beni?"

"Hayır tabiki!"

Bir anda böyle bir tepki vermesi ona dönmemi sağlamıştı. Boğazını temizleyip bakışlarını ellerine çevirdikten sonra derin bir nefes almıştı. Ardından tekrar söze girmişti.

"Yani.. öyle bir amacım yok."

"Yani? Buna sevinmeli miyim?"

Cevap vermediğinde gülümsedim. Abisini tanımıyor muydu sanki?

"Abini tanımıyor musun? Ne yapar sence?"

"Öldürür.."

Fısıldar bir şekilde başını eğerek söylenmişti. Şu ifadesinden çıkardığım anlamın doğru olup olmadığını merak ediyordum.

"Ne o? Ölmemi istemiyor musun yoksa?"

Sorduğum soru havada asılı kalırken üzerinde olan bakışlarımı çekip yola çevirmiştim. Neden istemesin ki ölmememi zaten? Arabasının hevesini kursağında bırakmıştım, kendisini alıkoymuştum, hatta bağlamıştım. Beni sevmiyor olabilirdi.

"İstemiyorum."

Bir müddet sonra konuştuğunda bakışlarımı ondan tarafı çevirdim.

"Ölmeni... istemiyorum."

Bakışlarımı bir müddet onda tuttuktan sonra boğazımı temizleyip önüme dönmüştüm. Ölmemi istemiyor oluşunu neye bağlamalıydım?

Nuisance ᴶᴶᴷHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin