0.4

7.1K 682 97
                                    

Elimdeki telefonu sıkılıp kucağıma bırakırken nefesimi dışarı doğru üfledim. Telefon hiçbir şekilde çekmiyordu. Belki internette takılıp video falan izlerdim. Tanrı hiçbir şekilde yüzüme gülmüyordu. Öylece otururken bedenime yayılan soğuklukla üşüdüğümü hissetmiştim. Gözlerimi şömineye çevirip yanıyormu diye baktığımda bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim. Tabi ki de yanmıyordu.

Evde de odun kalmamıştı. Mecbur yandaki küçük kulübeden alınacaktı ama bu kara, soğuğa nasıl alınacaktı hiç bir fikrim yoktu. Öyle bir kar yağmıştı ki hayatımda bu kadar kar ilk defa görüyordum.

"Jungkook?"

Yandan gelen sesle başımı merdivenlerden tarafı çevirdim. Chun hee ona verdiğim yeşil hırkama dolanmış geliyordu. Gerçi hiç bırakmamıştı. Onunla yatıp kalkıyordu. Artık üzerine yapıştığını düşünmeye başlamıştım.

"Ne oldu?"

Yandaki koltuğa oturup bağdaş kurarken bakışları üzerimdeydi. Kesinkile söyleyeceği şey üşüdüğüydü.

"Üşüdüm. Şömine neden yanmıyor?"

"Odun kalmadı. Yandaki kulübeden alınacak."

Sözüm üzerine ayağa kalkıp pencereye doğru ilerlemişti. Kapalı olan perdenin kenarından tutup açarak dışarıya göz gezdirmişti. Daha sonra açtığı perdeyi kapatıp koltuğa geri gelmişti. Yüz ifadesi pek iç açıcı değildi.

"Her yer karla kaplı nasıl alacağız ki?"

Gözlerimi devirip başımı iki yana salladıktan sonra istemeyerek de olsa ayağa kalktım. "Biz yol açıp alacağız."

"Nasıl?"

'Gerçekten mi?' Bakışları attıktan sonra "Kürekle." diye yanıtlayıp bodrum katına doğru ilerlerken arkamdan geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum.

"Küreği nereden bulacaksın?"

"Bodrum katında vardır."

Merdivenlerden inmeden önce ışığı açmak için elimi düğmeye götürdüm ama açılmıyordu. Bozulmuş olmalıydı. Zaten bütün aksilikler beni bulsun.

Nefesimi dışarı verip cebimdeki telefonu çıkardım. Feneri açıp merdivenlerden inmeye başladığımda tekrardan duyduğum adım sesiyle duraksadım. O ne diye arkamdan geliyordu?

"Hey, sen nereye?"

Arkamı dönüp sorduğumda durmamı beklemediğinden son anda durup bakışlarını yüzüme çıkarmıştı.

"Ben de gelmek istiyorum."

Sıkkınca nefesimi dışarı verip başımla onayladım. Hiçbir şeyden eksik kalmayacaktı zaten. Arkamı ona dönerken "Dikkatli ol."diye uyarıp ilerlemeye devam ettim.

Yavaşça merdivenlerden inerken soğuğu daha bir hisseder olmuştum. Bodrum katı daha soğuktu. Üstelik fazlaca karanlıktı. Yere gömülen bir bodrum katıydı.

"Ah!"

Birden bire bağırıp ne olduğunu anlamadan sırtıma yapıştığında ileri doğru sendelemiştim. Neyse ki bu kez Tanrı benimle uğraşmamış, düşüp bir yerimi incitmemiştim.

"Kör müsün?! Dikkat etsene!"

"Özür dilerim, son basamağı fark edemedim."

Geri çekilirken derin bir nefes alıp ışığı etrafa tutmaya başladım. Buralarda bir yerde olması lazımdı. Büyükbabamın kürekle uğraştığı zamanları hatırlıyordum.

"Dur gelme sen, ben bulup geliyorum şimdi."

"Tamam."

Etrafıma bakınırken parlayan yeşil ağızlı kürekleri farketmiştim. Gülümseyip iki tanesini elime aldıktan sonra beni bekleyen Chun hee'ye doğru ilerledim.

"Hadi gel."

Bu kez de düşmesin diye önüne ışığı tutmuştum. Sakarlığı tutar, bir yerini kırar hiç uğraşamazdım. Zaten yeterince belasını çekiyordum. Fazladan derde gerek yoktu.

"Şimdi ister evde kal, ister benimle gelip yol aç, karışmıyorum.

"Geleceğim. Ne kadar erken odun alırsak o kadar iyi. Ama almaya gerek de yok aslında evde büyük bir odun var zaten. Uzun bir süre de yeterli olur."

"Laf mı soktun kendince şimdi?"

Güldükten sonra elimdeki küreklerden birini alıp kapıya doğru ilerlemişti. Göz devirdikten sonra peşinden gittim. Kapının önüne çıktığımda gördüğüm manzara ve soğukla yüzümü buruşturdum. Kesinlikle sevmediğim mevsim kıştı. Soğuktan nefret ediyorum.

"Hadi, hemen açalım şu yolu."

Kaşlarımı kaldırıp bakışlarımı Chun hee'ye çevirdim. Neydi bu acele? Bir şey beceremezken böylesine istekli olması ironikti.

Öncen gidip beceriksizce karları atarken sırıttım. Koskoca Taehyung'un kardeşi yol açıyordu. Hem de kürekle. Şu an Taehyung onu görse yemin ederim çırılçıplak atardı beni bu karın içine.

"Dikilmeyi bırak da yardım et."

Gülünesi hâlini izlemeyi bırakıp kulübeye giden yolu açmaya başladım. Bir hayli odun alıp bir daha dışarı çıkmak istemiyordum.

"Tanrım! Kahretsin!"

Bir anda bağırınca ürkmeme engel olamamıştım. Ne diye ani tepki veriyordu?! Küreği yere bastırıp çattığım kaşlarımla ondan tarafı döndüm.

"Ne diye bağırıyorsun?! Ne oldu?!"

Sinirli bakışlarını bana çevirirken eliyle arabasını işaret etmişti. "Arabamın halini görmüyor musun?! Kar kapatmış!"

Sözü üzerine arabaya baktığımda dudaklarımı büzdüm, gerçekten kapanmıştı. Peki buna ne yapabilirdim? Kar yağdıran ben miydim sanki?

"Eğer arabam çalışmazsa elimden çekeceğin var Jungkook!"

"Niye çalışmasın saçmalama. En fazla motoru donar. Onu da sıcak suyla hallederiz."

"Ben evdeyken donuyorum! Kim bilir arabam ne durumda?!"

Kara aldırış etmeden arabasına doğru ilerlerken gözlerimi zibilyonuncu kez devirdim. Bu kızın gerçekten ciddi sorunları vardı.

"Araban bir insan değil seni zeki!"

"Ne olursa olsun! Kim bilir soğukta neler olmuştur ona!"

Tanrım niye bu kadar salak bu kız? Gerçekten Taehyung'un kardeşi miydi? Yüz benzerliği vardı fakat zekâ açısından kesinlikle yan yana gelemezlerdi.

İşime geri döndükten dakikalar geçmemişti ki tekrardan bağırdığını duyunca "Yine ne var?!" diye bağırıp ondan tarafı dönmüştüm. Fakat başka bir sıkıntı vardı. Hiçbir şekilde onu göremiyordum. Nereye gitmişti?

"Jungkook?!"

Seslenişini duyduğumda kaşlarımı çatıp sesin geldiği yere doğru ilerledim. Doğrusu onu karların arasında göreceğimi beklemiyordum. Kahkahalarımı daha fazla tutamayıp serbest bıraktığımda başını kaldırıp bana bakmıştı.

"Ne gülüyorsun bacağım acıyor!"

Bir anda bağırarak ağlamaya başladığında yüzümü buruşturdum. Tamam ağlayabilirdi elbet, fakat çok değişik ağlıyordu. Bağırmadan göz yaşı da dökse ağladığını anlayabilirdim. Tanrım bu kız cidden çok değişik bir varlıktı.

"Hey, tamam sus. Ne biçim ağlıyorsun sen öyle?"

Eğilip yüzüne baktığımda ciddi ciddi ağladığını fark etmiştim. Ağlayış şekli yalandan ağlama gibi bir izlenim bırakıyordu.

"Bileğini mi burktun?"

Başıyla onayladığında derin bir nefes alıp en son yapacağım şeyi yaptım. Evet, tahmin edilmesi zor değildi. Kucağıma alıp eve götürmüştüm onu.

"Gerçekten tam bir baş belasısın."

Nuisance ᴶᴶᴷHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin