✨ 24. BÖLÜM ✨

27.1K 2K 149
                                    

Hayırlı akşamlar cümleten arkadaşlar. Nasılsınız bakalım?  Uzun mu uzun aradan sonra sizlere yepisyeni bir bölüm getirdim ve tamamen Bedirhan, Ebrar ve Samet ile dolu. 😍

Eren ve Deniz' i soracak olursanız da onlardan bir daha ki bölüm bahsedeceğim. 💜

Sizleri bölümle başbaşa bırakmadan önce vote ve yorum beklediğimi bilin istedim. 🙋

Bir dahaki bölümü çabuk yazmaya çalışacağım ama bunda sizin votelerinizde etkili olabilir. Lütfen cimri olmayın ve birkaç saniyenizi alacak olan voteyi bende eksiltmeyin. 😇

Seviliyorsunuz. 💙

✨💙✨💙✨

KEYİFLİ OKUMALAR

✨💙✨💙✨

Ankara'ya geleli iki gün olmuştu. Remziye Hanım ve Ebrar, geldikleri günün yorgunluğuyla bir şey yapamamış olsalarda hemen ertesi günü temizliğe girişmişlerdi. Her ne kadar Bedirhan evi temizlettim dese de dinletememişti. Zaten Ebrar'ın kafa yorgunluğunu bir şekilde bertaraf etmeye ihtiyacı vardı ve bunu da temizlik yaparak gidermek istedi; kısmen de olsa işe yaradı. Çok mecbur kalmadıkça da Bedirhan ile konuşmayan Ebrar, zamanının büyük çoğunluğunu Samet ile konuşarak geçiriyordu. Küçük çocukla konuşmak onu rahatlatıyordu. Bu yüzden ameliyata girmeden önceki gün eline aldığı portakal suları ile Samet'in odasına girmişti. Evde kimse yoktu. Sadece ikisi kalmıştı. Bedirhan ve Remziye Hanım, hastaneye oradan da alışverişe gideceklerdi.

İki eli dolu olan Ebrar, kapıyı dirseğiyle açmaya çalıştı ve başardı da. Samet'i tekerlekli sandalyesinde camın kenarında buldu. Dışarıyı sessizce izliyordu. Onun bu hallerine o kadar çok üzülüyordu ki gözlerinin dolmasını engelleyemese de hemen kendisini toparladı. Gülmek zorundaydı Samet için.

"Benim yakışıklım ne yapıyormuş," diye neşeyle söylenerek küçük çocuğun yanına gitti. Elindeki meyve sularını camın iç tarafındaki mermerin üstüne koyduktan sonra çalışma masasının oradaki sandalyeyi alıp Samet'in yanına koyup oturdu.

"Düşünüyorum aşkım," diyen Samet'in gözleri dolu doluydu. Her an ağlayacak gibiydi.

Ebrar, küçük çocuğun bu yaralı hâline daha fazla dayanmak istemiyordu. Onu her daim neşeli görmek istiyordu. Daha küçücüktü ve zorlu bir sınava tabii tutulmuştu. Üzgünce, "Neyi?" diye sordu.

Samet sandalyesini Ebrar'ın yüzüne bakacak şekilde çevirdi. Küçük ellerini uzattı. Hafifçe eğildi ve gözünden bir damla yaş düşerken, "Korkuyorum," dedi. Bu kelimeyi öyle bir söylemişti ki en duygusuz insan bile etkilenip üzülürdü.

Ebrar duyduğuyla gözyaşlarını daha fazla engelleyemedi. Birbiri ardına akan yaşlarını Samet'in silmesine izin verdi. Duygusallığı bu aralar yakasını bırakmıyordu. "Öz-ür dil-erim," derken oldukça zorlandı. İç çekişleri konuşmasını engelliyordu.

Samet, anne dediği, hayattında annelik gibi yüce bir makama oturttuğu Ebrar'ı ağlattığı için öyle bir suçluluk hissediyordu ki, onun gözyaşlarını silerken, "Ağlama annem," dedi.

Ebrar, 'annem' i duyduğu anda bakışlarını küçük çocuğa dikti. Kendisine anne diyordu evet ama bu sahip şehir derine söylediği 'annem' kelimesi öyle bir işledi ki içine gülümsedi. Ankara' ya geldiklerinden beri ilk defa içten gülümsüyordu.

"Teşekkür ederim oğlum," diyerek küçük çocuğu kucağına alıp sıkıca sarıldı. Hani derler ya, göğsünü açıp içine sokası geliyor insanın diye, işte Ebrar'da şu anda o durumdaydı. Öyle sıkı sarılıp, "Teşekkür ederim," derkende hem gülüyor hem de ağlıyordu. Duyguları birbirine girmiş, duygu karmaşası yaşıyordu. Bir müddet sonra sakinleşince geri çekildi. Sandalyeden inip yere oturdu. Sırtını duvara verip ayaklarını uzattı ve kucağındaki Samet'i de kendisine doğru çevirip bacaklarının üzerine oturttu.

İLK TEŞEKKÜR || TAMAMLANDI (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin