Jungkook yürümekten sıkılmıştı ama sesini de çıkarmıyordu. Sessizce peşimden geliyor ve bazen durup etraftaki şeylerin birkaç tane fotoğrafını çekiyordu. Bunların hepsini çıkartıp 'Avustralya' adında bir albüm oluşturuyordu ve bu çok tatlıydı. Burayı unutmak istemediğini her fırsatta dile getiriyor ve her bir anını ve yanını fotoğraflıyordu.
"Geldik."
Jungkook telefonundan kafasını kaldırıp önümüzdeki minik bir top gibi duran alışveriş merkezine baktı. Bir şeyler demesini ya da yüzünde değişik bir ifade oluşmasını bekliyordum ama o sessiz kalmayı tercih etmişti.
"Hoşmuş. Hadi gidelim!"
Önüme geçip hızlıca yürümeye başladığında arkasından sadece bakıyordum. Daha farklı bir tepki beklemiştim ama anlaşılan elimdekiyle yetinmem gerekiyordu. En azından kötü bir tepki vermemişti.
"Beni bekle!"
Koşarak onun yanına geldiğimde telefonunu hızlıca kapattı ve ceketinin cebine soktu. Bir şeyler sakladığını seziyordum ama bunu ona sormayacaktım. Onun kendine ait saklamak istediği bir parçası vardı ve benim buna burnumu sokmam onu utandırır hatta kızdırabilirdi.
"İçeri girdiğinde şaşırmaya hazır ol."
Jungkook bana gülümsedi ve cebindeki telefonu tarama cihazının diğer tarafına bırakarak kapıdan geçti. Görevli kadın onu kontrol ettiğinde kadına gülümsedi ve beni beklemeye başladı. Hızlıca ben de aynısını yaptım ve yanına koşar adım gittim.
Beklediğim tepkiyi almak için yüzünün içine kadar girmiştim ama bu işte bir tuhaflık vardı. Jungkook, etkilenmiş gibi görünmüyordu. İşte şimdi öldün sen Jeon Jungkook!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Goodbye, Rosé
FanfictionBir sonbahar günü evimize gelen değişim öğrencisinin ikimizin de kaderini değiştireceğini, ikimizin hayatına yeni bir anlam katacağını hiçbirimiz beklemiyorduk. Ben, onun sayesinde saf sevginin nasıl bir şey olduğunu öğrendim. O ise bana verebileceğ...