Gözlerimi araladığımda Güneş ışıkları çoktan salonu hakimiyeti altına almıştı. Başımı Jeon un göğsünden kaldırıp yüzünü incelemeye başladım. Çok masum görünüyordu. Dudağının kenarında ve alnında yaralar vardı. Sol yanağında ise morluklar olduğundan hafif tebessüm ettiğinde bile nası acıdığını tahmin edebiliyordum. Ama bu yaraların altında yatan o masum kişiliği tüm kusurlarını kapatıyordu. Elimle alnına dökülen saçlarını geri doğru ittirip yarasının derinliğine baktım. Neyse ki çok ciddi değildi. İçim rahat bir şekilde kollarından kurtularak lavaboya doğru ilerledim. İşlerimi hallettikten sonra mutfağa gittim. Ocağa su katıp çay için kaynatmaya başladım. Bu arada kahvaltılıkları çıkardım masanın üzerine. Omlet yaparken arkamdan ayak sesleri duydum. Yan tarafımda tezgaha yaslanmış bir adet Jeon belirdi. Gülümseyerek beni izliyordu. Tıpkı küçük bir çocuk gibiydi. Bu haline kıkırdayıp önüme döndüm. Belime dolanan kolları hissettiğimde hafif gerildim. Başını omzuma koymuş kollarını belime sarmış bir şekilde bana sarılıyordu. Bu hoşuma gitmişti.
-Senin ellerinden omlet yemek ha?
Dedi gülerek. Koluna vurup güldüm.
-Dalga geçme.
-Dalga geçmiyorum. Doğruyu söylüyorum.
-Buna inanmalı mıyım? Dedim arkamı dönerek. Şuan oldukça yakındık. Yanaklarımın beni ele verdiğine eminim.
-Orası artık sana kalmış. Dedi tek kaşını kaldırarak. Sonra gözleriyle arkamı işaret edip
-Omleti yakıcaksın! Aç kalmak istemiyorum. Dedi kahkaha atarak.
Hızla kollarından kurtulup önüme döndüm.
-Ayy! Lütfen yanma! Lütfen! Omletçik sana yalvarıyorum!
Jeon bana delirmişim gibi bakıyordu. Haklıydı da. Omletle konuşuyordum. Ama bir an önce onu kurtarmalıydım. En sonunda halledip masaya koydum. İkimizde oturup kahvaltımızı ettik. Telefonu çalınca elini cebine atıp telefonu açtı.
-Efendim..evet Hyung..tamam geliyorum... Görüşürüz..
Yüzüne sorarcasına baktığımda telefonu masaya koyup bana döndü.
-İş yerinden çağırıyorlar. Birazdan gitsem iyi olacak diyip çayından son bir yudum alarak ayağa kalktı.
-Hadi şuraları halledelim.
Ayağa kalkıp yanına geldim.
-Sen şimdi salona gidiyorsun ve beni bekliyorsun. Ben birazdan geliyorum ve pansumanını tamamlıyorum. Tamam mı?
Diyip kollarından tutup mutfaktan çıkardım. Bu halime güldü. Daha sonra pes ederek salona geçti. Bende ışık hızıyla mutfağı toparlayıp yanına gittim. Koltukta oturmuş beni bekliyordu. Elime masanın üzerinde duran malzemeleri alıp pansumanını yapmaya devam ettim. Pür dikkat beni izliyordu.
-Jeon?
-Hı?
-Neden bana öyle bakıyorsun? İşimi yapamıyorum. Dedim sitem ederek.
-Hoşuma gidiyorsun... Senden nefret etmiyorum dedi kahkaha atarak.
Omzuna vurup bende güldüm.
-Yaa hatırlatmasana!
Kahretsin yanaklarım kendinize gelin.
-Senin yanakların mı kızardı? Dedi imalı imalı bakarak.
-Yoo gayet iyiyim. Dedim kendimi toparlayarak.
-Peki öyle olsun diyip gözlerini kapattı. Bende pansumanını böylece bitirmiş oldum.
-Tamamdır bitti! Dedim sevinçle.
-Ben kalkayım o zaman diyip ayağa kalktı. Bu arada teşe-
Jeon un sözünü deli gibi çalan telefonum kesmişti. Susmak bilmiyordu.
-Üzgünüm Jeon. İki dakika bekle lütfen diyip telefonu masanın üstünden kaptım. Koşarak mutfağa gidip telefonu açtım.
-Alo efendim Hyejin.
-Evet şuan tam doğru zamanlama gerçekten de.
-Pansumanını yaptım az önce ve biliyor musun bana 'hoşuma gidiyorsun' dedi.
-Tanrım ama yanaklarıma sahip çıkamıyorum.
-Aynen bir an önce öğrenmem lazım.
-Bence böyle gayet de tatlı. Dedi arkadan bir ses. Yavaşça arkamı döndüm. Kapıya yaslanmış bana alayla bakan Jeon u gördüm. Tanrım ne yapıcaktım ben! Ne tarafa doğru ölünüyordu?